Çehov'un Martı’sı ile Matei Visniec’in Nina’sı birbiri ile bağlantılıdır ve Martı okunmadan
Nina okunmamalıdır. Martı’da Treplev, Trigorin ve Nina'nın aşk hikâyesini görmüştük. Nina da ise Visniec, "Treplev intihar etmeseydi ne olurdu?" sorusunun cevabını kendine göre
vermiştir.
Martı’nın sonunda Treplev'i görmek için Nina, iki yıl sonra geri dönmüştü. Ve ona hala Trigorin’i sevdiğini söyledi, Treplev bunu kaldıramadı ve intihar etti. Visniec de ise Treplev,
canlı bir şekilde karşımızdadır. Treplev, Trigorin ve Nina üçlüsü bir araya gelirler. Bu buluşma hesaplaşma buluşması gibidir adeta. Treplev'in acısı yıllardır onunla beraberdir. Bu
sevgi onu mahvetmiştir diyebiliriz, sevdiği kadın tarafından tercih edilmeyen her insanda olacağı gibi. Yazar olmayı başarmıştır ama bununla bile mutlu olamaz.
Nina ona hayatını ona adamış, onu unutamamış ve hala sevdiğine emin olduğu adam olanTreplev’e döner. Haliyle onu kabul edeceğine emindir ve kadınlar bu özgüveni bence çok iyi
anlar. Aslında baktığımız zaman Nina’da sevdiği adama hayatını adamıştır ve o istediği gibi bir oyuncu olamamıştır. Ve Treplev ile karşı karşıya gelirler, Treplev’ e hala onu sevip
sevmediğini sorar ve cevabı zaten biliyordur çünkü Treplev harabeye dönmüştür, Treplev de zaten sevdiğini söyler.
Trigorin de ordadır ve Treplev yine Nina’nın onunla gideceğinden korkar. Ama Nina onu sevdiğini söyler, işte bu olaylar ekim devriminin ortasında gerçekleşir. Yani kısaca Martı’da ki üç karakterin hayatının uzatılmış halidir Nina.