Onu gördüm,
erkekleri bilmeye başladım.
Onu gördüm,
kendimi bilmeye başladım.
Onu gördüm,
hayatı bilmeye başladım.
Onu gördüm ve istedim.
Ben hiçbir şeyi bu kadar çok istemedim.
Ben istediğim hiçbir şeyi bu kadar çok sevmedim.
Onu gördüm, onu sevdim, onu istedim.
Nuvanza'ya duyduğu aşkın bir kısmını böyle dile getiriyor Ninatta... O kadar içten, o kadar emin... O kadar âşık.
Kitap size eski zamanlara ait bir tablet bulmuşsunuz da onu okuyormuşsunuz gibi bir izlenim veriyor. Tableti yazan kişi de Maruvaş'ın kızı, Nuvanza'nın sonsuz aşığı Ninatta... Neden bu kadar sevdim bilmiyorum. Ninatta'yı okudukça Ninatta oldum. Ninatta'yı dinledikçe Nuvanza'ya aşık oldum... Ninatta ile heyecanlandım, Ninatta ile üzüldüm. Ninatta kadar sevdim, onun kadar umut doldum. Ninatta ve Nuvanza için o 12 ayrı şehri dolaşıp, bilezikleri toplayıp Ninatta'ya götürmek istedim. Ninatta'nın acısını ve özlemini dindirmek istedim.
Nasıl ve neden bu kadar sevdiğimin açıklamasını yapamıyorum. Bazı kitapları (kitap olmak zorunda değil, bazı şeyleri) sadece kendinize saklamak istersiniz ya, kimseye söyleyesiniz gelmez... Bu kitabın yorumu da bu yüzden gecikti aslında. Atasım gelmedi, sonra atmak ve size de sevdirmek istedim ama böylesine sevdiğim bir şeyi nasıl aktaracağımı bilemedim vesaire...
Ahmet Ümit'ten beklenen polisiyenin oldukça dışında, incecik, okuması belki de iki saat sürecek bu ufak kitap, neredeyse en değerlim haline geldi. Okuyanlar, okumayı düşünenler, lütfen gelin, bir kahve içelim...