Orada Bir Köy Var Uzakta

Asım Karaömerlioğlu

En Eski Orada Bir Köy Var Uzakta Gönderileri

En Eski Orada Bir Köy Var Uzakta kitaplarını, en eski Orada Bir Köy Var Uzakta sözleri ve alıntılarını, en eski Orada Bir Köy Var Uzakta yazarlarını, en eski Orada Bir Köy Var Uzakta yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
228 syf.
10/10 puan verdi
Kitabımız Cumhuriyet döneminde Halkçılık inkilabı neticesinde yapılan yenilikleri çeşitli kaynak belgelerle yorumlayan bir kitap. O dönemde köylüye toprak verilmesiyle ağalık sistemiyle mücadelenin, köy enstitüleri kurularak eğitimde yeni bir devrin başlaması ve köylü, toprak ilişkisinin iktisadi süreci vurgulanıyor. O dönemin edebiyatçılarından olan
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
'nun Kemalist,
Sabahattin Ali
Sabahattin Ali
'nin Sosyalist,
Memduh Şevket Esendal
Memduh Şevket Esendal
'ın Halkçı dilde o dönemi anlatan romanlarında konu edindikleri köylü, toprak ilişkilerine dair yorum ve bilgiler bulunuyor. Alanı maliye, iktisat ve türevleri olanlar bir bilgi kaynak kitabıdır. Ve de o dönemi merak eden tarih severler ve tarihçiler için ideal bir kaynaktır.
Orada Bir Köy Var Uzakta
Orada Bir Köy Var UzaktaAsım Karaömerlioğlu · İletişim Yayıncılık · 200617 okunma
Dünya tarihi açısından aşağı yukarı on bin yıl önce insanlığın avcılık ve toplayıcılıktan tarıma geçişi ne kadar önemli bir gelişme olmuşsa, tarımsal yapıların çözülmesi ve sanayinin gelişmesi de en az o derece sarsıcı, baş döndürücü bir gelişmeydi. 20. yüzyıl köylülüğün çözülmesine, milyonlarca insanın büyük acılar ve beklentilerle şehirlerin yolunu tutmasına sahne oldu. Bu süreç elbette her ülkede farklı, eşitsiz bir şekilde yaşandı, ancak etkileri tüm dünyada eşzamanlı olarak hissedildi.
Reklam
Aslında modernite denilen olgu da söz konusu büyük ve derin dönüşümün, oluşun ve yok oluşun sürekliliğinin adından başka bir şey değildi. Modernite tüm referans noktalarının yitirildiği, “tanrı öldü” denilen bir dönemin adı oldu. Modernitenin en büyük, en sarsıcı etkisi ise hiç kuşkusuz köylüler üzerinde olacaktı.
Yeni Cumhuriyet daha az şehirli, daha çok köylüydü. Bu nedenle de Ankara’daki yönetim köylülüğün Osmanlı’ya göre daha önemli olduğu bir toplumsal yapı buldu önünde. Üstelik köylüler sadece nüfusun neredeyse yüzde sekseni gibi çoğunluğunu oluşturmalarıyla değil, aynı zamanda en önemli üretici kesimi oluşturmaları nedeniyle de hayati önemi haiz bir kesimdi. Hâl böyle olunca da köylülük ülkeyi yönetenlerce dikkate alınması, siyasal ve ideolojik anlamda kazanılması gereken en önemli gücü oluşturuyordu.
Öte yandan, 1917’de Rusya’da köylülüğün de aktif desteğini alan devrim, dünyanın başka bölgelerini olduğu gibi Türkiye’yi de korkutmuştu. Birinci Dünya Savaşı sonrası Balkanlar’daki güçlü köylü isyanları da benzer şekilde köylü meselesinin önemini ortaya koymuştu. Tarımsal yapıların çözülmesinin, yani köylü sorununun, büyük sorunlar ortaya çıkarabileceği düşünülüyordu. Bu nedenle de Kemalist yönetici seçkinler köylülüğü de içerecek bir halkçılık anlayışına yöneldiler.
Denebilir ki erken Cumhuriyet döneminin halkçılık söylemi köylülük meselesine vurgusuyla anlam kazanacaktı. Köy ve köylülere ait değerler halkçılık söylemi içinde yüceltilecekti. “Orda, bir köy var uzakta, gitmesek de, görmesek de, o köy bizim köyümüzdür” şarkısı bugünlere kadar dillerden düşmeyecekti. “Gidilmese de”, “görülmese de” yine de bizim olan köyler! Aslına bakılırsa bu dizelerde kristalleşen anlayış Türkiye’de yaygın olarak kullanılan halkçılık anlayışının da bir yansımasıydı belki: “Halk” adına, köylüler adına bu kadar çok söz söylenmesi bile, aslında onlarla ilgili sağlanan gelişmelerin çok sınırlı olması arasındaki gerilimin adıydı belki de halkçılık.
Reklam
49 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.