Felsefe Tarihi 2

Ortaçağ Felsefesi

Ahmet Cevizci

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Felsefe, dinin huzursuz kardeşidir.
Patristik felsefe, putperestliğe ya da aynı anlama gel­mek üzere, seküler felsefeye karşı Hıristiyan inancını savunmuş ve daha sonra benimsediği Platoncu ve Yeni-Platoncu felsefeyle Hıris­ tiyan inancını anlamlandırıp güçlendirmeye, onu putperestliğin ve gnostisizmin saldırıları karşısında korumaya çalışmıştır. Başka bir deyişle, yaklaşık altı yüzyıl süren tarihsel dönem boyunca, patristik felsefe Hıristiyan dini ve öğretisini felsefenin kavramsal araçlarını kullanarak temellendirmeyi amaçlamıştır. Söz konusu felsefe, Sko­lastik felsefeyle modern felsefeden, akla dayanılarak elde edilen so­ nuçlarla vahyin doğruları arasında bir ayrım yapmamak bakımın­ dan farklılık gösterir. Buna göre, patristik dönemde felsefe, teoloji ve dinin doğruları, bir bütünün ayrılmaz öğeleri olarak değerlen­ dirilir.
Sayfa 40 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
Athenagoras
Tanrı ve ilahi şeylerle ilgili Hıristiyan öğretisinin Yunan filozoflarının öğretisinden üstün olduğunu sa­vunur. Bu nedenle felsefe veya akıl, Hıristiyan vahyine ancak bir yardımcı olarak hizmet edebilir. O, işte bu stratejiyi teme­le alarak, iman yoluyla tek bir Tanrı'nın varlığını kabul eder, sonra da O'nun basit, bölünemez, ezeli-ebedi, değişmez, aleme aşkın ve inayetini dünyadan eksik etmeyen bir yüce varlık olduğunu birta­kım argümanlarla ortaya koyar.
Sayfa 50 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Antik Yunan ile Ortaçağ Felsefesi arasındaki fark
Yunan' da insa­nın temel probleminin bu dünyada ve kent devleti sınırları içinde mutluluğa erişmek olduğu kabul edilmiştir; Yunan' da, insanın bu problemi çözebilecek güce sahip olduğuna ve kendi çabasıyla iyi ve mutlu bir hayata ulaşabileceğine inanılmışken, ortaçağda problem­ler, yeryüzündeki hayattan ziyade, bu dünyadan sonraki hayatla ilgili olan problemlerdir. Ortaçağda insan, doğal ve akli bir varlık değil, öncelikle Tanrı tarafından yaratılmış, fakat ilahi özünden ayrı düşmüş bir varlıktır. Bu insan için, bir tarafta aş­kın, yaratıcı Tanrı; diğer tarafta ise kendisini Tanrı' dan her geçen gün biraz daha uzaklaştıracak, özüne yabancı bir varlık alanı bu­lunmaktadır. Bundan dolayı, ortaçağ felsefesi için problem, teorik ya da bilimsel olmayıp, özde veya tümüyle pratik bir problemdir: Yaratıcısına bozulmamış, maddenin kiriyle pislenmemiş olarak nasıl dönülebileceği problemi.
Sayfa 24 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
Ortaçağ Felsefesi
Tarihsel olarak yaklaşık bin yıllık bir dönemi kapsayan ortaçağ felsefesi içerik olarak dört ayrı düşünce geleneğinden oluşur. (1) Bunlardan birincisi, tarihsel olarak daha uzun bir dönemde kendi­sini gösterme imkanı bulmuş olan Hıristiyan felsefesidir. Batı' da ya da Avrupa' da gelişip Latince ifade edilmiş olan Hıristiyan felsefe­si, ortaçağ felsefesi olarak karakterize ettiğimiz dönemin tamamını kapsar. (2) Ortaçağ felsefesinin ikinci büyük geleneği ise, Doğu' da, İslam dünyasında zuhur etmiş ve Arap ve Fars dilinde ifade edilmiş olan İslam felsefesidir. (3) Ortaçağ felsefesinin göreli olarak daha az önem taşıyan diğer iki geleneğinden biri, sadece Hıristiyan ülkele­rinde değil, İslam dünyasının çeşitli bölgelerinde de Musevi düşü­nürler tarafından İbranice ifade edilmiş olan Yahudi felsefesidir. (4) Sonuncu ortaçağ felsefesi geleneği ise, Hıristiyan Bizans İmparator­luğu içinde Grek diliyle ortaya konmuş olan Bizans felsefesidir.
Sayfa 15 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
Origenes'in Ruh Hakkında Orijinal Fikri
Origenes insan ruhlarının Tanrı'yla bir veya O'nun hemen yanı başında oldukları zaman salt tin veya zihin olarak var olduklarını söyler. Fakat yanlış seçimin bir sonucu olarak Tanrı' dan kopunca, ilahi sıcaklıktan da uzaklaşmış olup soğumaya veya üşümeye başla­mışlardır. Onların bir beden içine girmelerinin nedeni budur. Origenes'e göre, ruhlar bu dünyada da irade özgürlüğüne sahiptirler, fakat onların eylemleri özgür seçimlerinin yanında, Tanrı'nın, ruhların bir beden içine girmeden önceki davranışlarıy­la orantılı olan inayetine bağlıdır. Bu duruma rağmen, onun siste­minde tüm yaratıkların nihai ve en yüksek amacı Tanrı'ya dönmek olduğu için, bütün ruhlar ve hatta şeytan bile, saflaştırıcı çilelerin, günahların kefareti olan acıların ardından, en sonunda Tanrı'ya dö­ necektir. Kurtuluşa erip Tanrı'ya vardıkları zaman, onlar sadece be­denlerinden kurtulmuş olmayacak, fakat yeniden başlangıçtaki saf tin veya zihin hallerine erişmiş olacaktır.
Sayfa 61 - SAY YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.