Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi

Mehmet Genç (tarihçi)

Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi Gönderileri

Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi kitaplarını, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi sözleri ve alıntılarını, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi yazarlarını, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İslam'a göre yardım istemenin meşruiyeti zaruretle sınırlıdır. İmam-ı Gazali bu zarureti, boğazına tıkanan lokma yüzünden ölüm tehlikesi ile karşılaşan bir insanın, ihtiyaç bulduğu suyu bulamadığı takdirde hemen yanı başındaki bir bardak şarabı içerek kurtulmasına imkan veren müsaadeye benzetir. Bu çok sınırlı bir müsaadedir ve Gazali dilenciliğin meşruluk sınırının bir günlük yiyecekten ibaret olduğunu ve buna sahip olanın/dilenmesinin dinen meşru olmadığını ifade eder.
Tanzimat'ın liberal politikası içinde yaşama şartları iyice zorlaşan esnaf örgütleri, özellikle sınaî üretimde faaliyet gösterenler, artan ithalat ile rekabet edebilecek şekilde maliyetini düşüremediği, yeni tüketim alışkanlıklarına cevap verecek malları üretmekte zorluk çektiği için hızla gerilemeye başlamıştır. 1838 tarihli Osmanlı-Ingiliz Ticaret Antlaşması'nı müteakip Osmanlı şehirlerinde yabancıların da perakende ticarete girmeleri ile esnaf örgütleri fevkalade zor bir döneme girmiştir. Ancak yabancıların, ticaret antlaşmasını kendilerine göre yorumlayarak açtıkları bu çığır, Osmanlı iktisadi ve sosyal hayatını sarsacak boyutlara vardığı ölçüde Devlet de esnaf örgütlerine desteğini arttırmış, hatta 1860'lı yıllarda "Islah-ı adı ile bir organ oluşturarak, özellikle sınaî üretim esnaf örgütlerini kooperatif şirketler çalışmıştır.
Sayfa 301 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bakır eşya yapımı, Türkiye'de sinaî üretimin birçok dalında genel bir daralma ve gerilemenin gözlendiği 19. yüzyılın müteakip yıllarında da uzunca bir süre, 1880'lere kadar bu canlılığını koruyan, hatta uluslararası sergilerde kazandığı ödüllerle Tokat'ın adını da yaşatan bir imalat şubesi olarak kalmayı başarmıştır.
Sayfa 287 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
Osmanlı iktisadi politika kararlarını yönlendiren üçüncü prensip hazine gelirlerini mümkün olduğu kadar yüksek düzeye çıkarmak ve ulaştığı düzeyin altına düşmesini engellemek diye özetleyebileceğimiz fiskalizmdir. Hazine gelirlerini arttırmak, üretim kapasitesinin ve parasal mübadele hacminin genişleme temposuna bağlı kaldığı için Osmanlı ekonomisinde son derece zor ve yavaştı. Bu sebepten Osmanlı fiskalizmi, zaruri olarak dar sınırları içinde kaldı. Daha ziyade, gelirleri düşürmeme ve harcamaları kısma yönünde derinleşti. Sınırlı manevra sahasına sahip olduğu için, köşeye sıkışmış kedi gibi öylesine sertleşti ki, zamanla her türlü iktisadi faaliyeti, daha ziyade getireceği vergi geliri açısından değerlendiren ve ondan ötesini idrak edemeyen bir nevi "fiskosantrizme" dönüştü.
Sayfa 225 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
Klasik Osmanlı İktisadi Sistemi'nde, uzun zaman değişmeden iktisadi kararlan yönlendirmiş bulunan başvuru çerçevesini oluşturan ilkelerin başında provizyonizm (iaşe) gelir. Provizyonizmi kısaca şöyle ifade edebiliriz: İktisadi faaliyetin amacı, ülke içinde mal ve hizmet arzının mümkün olduğu kadar bol, ucuz ve kaliteli olmasını sağlamaktır. Çok kısa şekilde özetlediğim bu evrensel görünüşlü masum ilkenin dış ticaret bakımından son derece önemli sonuçlar doğuran etkisi şu olmuştur: Yurt içi mal arzını mümkün olduğu kadar yüksek düzeyde tutma amacına uygun olarak ihracat; teşvik edilen, kolaylaştırılan değil, aksine yasaklar, kotalar ve ihraç resimleri ile sınırlandırılan bir faaliyet olarak düzenlemelere tabi tutuldu; buna karşılık ithalat, arzu edilen, teşvik gören ve kolaylaştırılan bir faaliyet olarak düşünüldü.
Sayfa 224 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
Osmanlı tecrübesi, İslâm'ın ikinci büyük hamlesidir. 14. yüzyılda başlanan bu hamle, temel yapı özellikleri ile 15-16. yüzyıllarda profilini tamamlamış bulunuyordu. Mektep kitaplarına kadar girmiş olan yaygın kanaate göre, "bu dönem aynı zamanda bir zirveyi oluşturmuş ve 16. yüzyılın sonlarından, hatta ikinci yarısından itibaren yavaş yavaş duraklamaya ve giderek gerilemeye sahne olmuştur". Gerilemenin faktörleri arasında ticaretle alakalı olanları şöyle özetlemek mümkündür: "Osmanlılar ticaretle değil, fetihle alakadar idiler; ticaret onların zihin dünyalarında herhangi bir öneme sahip bulunmuyordu. Bu sebepten ticaretle ilgili kararları almak zorunda kaldıkları zaman ekseriya hataya düşmekten kurtulamadılar. Dış ticaret konusunda verdikleri kararlar ve geliştirdikleri kurumlar faydadan çok zarar getirmiştir. Kapitülasyonlar bunun tipik örneğidir. Ticaret yollarındaki büyük değişmeyi anlayamadılar ve bu sebepten olup bitenlere karşı isabetli cevaplar da veremediler. Başarısız iktisadi politikaların etkisi altında gerileme kaçınılmaz olmuştur".
Sayfa 203 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Deniz yolu ile yapılan mübadelede, yabancı gemilerin iç deniz hatların da taşımacılığa geniş ölçüde katılmaları yüzünden, yerli ve yabancı menşeli malları birbirinden ayırmada zorluk çekildiği için, iç gümrükler çeyrek yüzyıl daha yaşamış ve 1900 yılında, büyük ölçüde azaltılarak, savunma ihtiyaçlarının finansmanına bir katkı olarak alınmak üzere %2'ye indirilmiş ve nihayet 1910'da bu da kaldırılarak Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan beri yaşamakta olan iç gümrük kurumu tamamen sona ermiştir.
Sayfa 200 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
İç gümrüklerde, 1840'tan itibaren %12 üzerinden alınmakta olan verginin, 1861'de imzalanan ticaret antlaşmalarında ithalat için kabul edilen %8 oranı ile eşit düzeye indirilmesi diğer bir önemli merhale olmuştur. Bu tarihten itibaren yerli sanayiyi korumak üzere tanınan gümrük muafiyetleri genişletilmiş, yaygınlaştırılmış ve nihayet 1874'te karayolu ile yapılan mübadelenin tümü için iç gümrükler kaldırılmıştır.
Sayfa 200 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
Bu sürecin ilk kademesi, eskiden beri iç gümrük alınmakta olan büyük şehirlerin dışında, son yıllarda gümrük merkezi haline getirilmiş olan şehir ve kasabalardaki iç gümrüklerin Mayıs 1843'te kaldırılmasıdır. İkinci kademe, yabancı rekabeti karşısında tutunmakta zorluk çekmeye başlayan yerli sanayinin mevcut tesisleri ile, 1840'larda kurulan yeni fabrikaların hammadde ve mamullerinden alınan iç gümrüklerin kaldırılması veya hafifletilmesi ile ilgili olarak müteakip yıllarda uygulamaya konulan bir seri kararlar. dır
Sayfa 200 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
Her gümrük merkezi, kendi dairesi içindeki şehir ve merkezlerde yer alan ihtisab, damga, Beytü'l-mal vb. gibi çoğunluğu nakdî olan birtakım gelir kalemleri ile bir arada, müstakil vergi birimi anlamında birer mukataa teşkil ediyor ve hemen hemen hiçbir yerde, hiçbir zaman tımar veya zeamet olarak kimseye tahsis edilmeden, doğrudan doğruya merkezî devlet hazinesinin nakdi gelirleri arasında yer alıyordu. Vergi tahsilatı, maliyenin kendi memurları ile idare etmeye başladığı 1860 yıllarından önce, birer malî müteşebbis gibi hareket eden özel şahıslara ihale edilen iltizamlarla gerçekleştiriliyordu.
Sayfa 198 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Nitekim 18. yüzyıldan itibaren yabancılar yavaş yavaş iç ticarete de girmeye başladıkları zaman devlet, iç ticarette Müslümanlardan daha avantajlı statüyü hiçbir zaman kabul etmemiş ve yabancıları kendi tebaası olan gayrimüslimleri tabi tuttuğu %5 oranında vergilendirmeye, din ve tabiiyete göre ayrımı sona erdiren 1838 tarihli Osmanlı-İngiliz Ticaret Antlaşması'na kadar devam etmiştir.
Sayfa 198 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
Osmanlı gümrük rejiminde su yolunun taşıdığı bu ağırlık son derece derin ve köklü olmuştur ki, iç gümrükler karada yer alan merkezlerin hepsinde 1874'te kaldırıldığı halde, deniz ulaşımında çeyrek yüzyıl daha yaşamaya devam etmiş ve ancak 1900 yıllarında kaldırılabilmiştir.
Sayfa 195 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
Bununla birlikte eski tip esham, Osmanlı kurumlarının genellikle paylaştığı tedrici değişme vasfına uygun olarak birden bire sona ermemiş, ilham verdiği yeni borçlanma usulleri yanında bir süre daha yaşamaya devam etmiştir. Önemli bölümünü kadınların oluşturduğu bir rantiye grubunu öteden beri alışmış olduğu bir uygulamadan mahrum bırakmama motifiyle, sahipleri ölerek mahlûl kalan sehimler, bütçede yerleşmiş faiz karşılıkları da hazır bulunduğu için küçük demetler halinde 1860'ların sonuna kadar satılmaya devam etti. Ancak toplam kamu borcu stoku ve bütçedeki borç mürettebatı bakımından oranı ve önemi giderek azaldı. Mevcut sehim sahiplerine, ellerindeki sehimleri modern türden olan diğer sehimlere dönüştürme imkânının tanınması bu azalmayı hızlandırdı. Bununla birlikte müktesep hakları ihlale varan zorlamaları kabul etmeyen Osmanlı hukuk telakkisi, esham sisteminin bütçedeki izlerini tıpkı malikâne, tımar ve zeametlerde olduğu gibi son sehim sahibi ölünceye kadar muhafaza etmiştir.
Sayfa 193 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
Kayd-ı hayat şartı ile tasarruftan mülkiyete biraz daha yaklaşan bu formül içinde tavan faizini %8,2'ye kadar düşürmenin mümkün olacağı düşünüldü. Bu tür esham da çok rağbet görmedi ve ancak küçük miktarlarda satış yapılabildi. Bununla birlikte bu yıllarda artık atık diye nitelendirilen normal esham biraz daha yüksek bir faiz haddinde piyasaya sürülmeye devam edildi. Ancak bunların satış hacmi çok sınırlı ölçüleri aşamadı. Nitekim Kırım Savaşı sırasında büyük çapta kredi ihtiyacı ortaya çıkınca atık veya evlâdiyet şurûtu ile esham satıp bu ihtiyacı karşılama imkânı bulunmadığı için zorunlu olarak faizleri çok yükseltmek gerekiyordu. Bunu da 1840'ta olduğu gibi faizi biraz yükselterek orta vadeli bir kredi ile halletmekten başka çare görülemedi ve Eshâm-ı Mümtaze adıyla üç yıl vadeli %10 faizli sehimler piyasaya çıkarıldı. Daha sonra Esham-ı Cedide olarak adlandırılacak olan bu sehimlerin hitap ettiği kitle ve toplayabildiği kredi miktarı eski eshamla kıyaslanmayacak kadar büyüktü. İlk defa Mart 1854'te 50 milyon kuruşla başlayan bu yeni sehimlerin satış hacmi giderek arttı ve 1860'larda birkaç yüz milyonluk kapasiteye ulaştı.
Sayfa 193 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
Satışa çıkarılmış olan mukataalar, başlangıçta, çoğunluğu itibariyle yıllık hasılatı düşük meblağlara varan, küçük mukataalardı. Temin edeceği kâr az olacağı için, ödenecek muaccelesi de küçük meblağlar içinde kalan bu mukataaları satışa çıkarmayı tercih etmekle hazine, mümkün olduğu kadar geniş bir alıcı kitlesini malikâne piyasasına çekmeyi arzu etmiştir. Nitekim bir kişinin tek başına muaccelesini ödeyemeyeceği derecede büyük olan mukataaların satılması söz konusu olduğu nadir hallerde, mukataayı hisselere bölerek birkaç kişinin müştereken almasına müsaade edilmiş olması, ve ayrıca reayaya da malikâne sahibi olma hakkının tanınmış bulunması, aynı saikle açıklanabilir.
Sayfa 103 - Ötüken yayınlarıKitabı okudu
74 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.