Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi

Yavuz Bahadıroğlu

Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi Sözleri ve Alıntıları

Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi sözleri ve alıntılarını, Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi kitap alıntılarını, Osmanlı'nın Yazılmamış Tarihi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Napolyon
Fransızların "yenilmez" dediği mağrur general Bonapart'a ilk mağlubiyetini tattıran ve "Bir ihtiyara maskara olduk.. Akka'da durdurulmasaydım, belki Şark İmparatoru olurdum" dedirten Osmanlı Veziri, eski bir berber çırağıdır.
Reklam
Kardeş Katli Meselesi
Yavuz Padişah'ın sözlerini hatırlayalım: Ben bu saltanatı, ümmete hizmet içün pederumun elinden aldum ve ıslah-ı alem(insanların ıslahı ve mutluluğu) uğruna birader ve biraderzadelerimi(kardeşlerimi ve çocuklarını) feda eyledum.
Sayfa 130Kitabı okudu
Şimdiki Duruma Bakınca Galiba Tam Tersi Olmalı :)
1850'lerde İstanbul'da yıllarca kalarak toplumsal yapımızı inceleyen meşhur Fransız tarihçi M.A. Ubicini "Osmanlı" şemsiyesi altında özgürce yaşayan halkların özelliklerini şöyle vurguluyor: (alış veriş yaparken) bir kaide olarak Ermeni tüccara istediği fiyatın yarısını, Rum'a üçte birini, Yahudi'ye dörtte birini veriniz. Fakat bir Müslümanla alışveriş ettiğiniz zaman istediği fiyattan emin olunuz ve istediğini veriniz.(pazarlık etmeyiniz)
Kısacası Osmanlı, gösterilmek istendiği gibi bir "kılıç-kalkan ekibi" değil, son derece teknik bir devletti. Savaşlardan zaferle çıkmasını teknoloji üretmesine ve teknolojiyi son derece etkili biçimde kullanmasına borçludur.
Kanuni, oğlu Mustafa’yı neden öldürttü? 2
Eğer “Veliaht” gözüyle bakılan Şehzade Mustafa Bey, bundan fazlasıyla etkilenip, “Babam kocadı, dedem Selim Han’ın yaptığı gibi yapıp yerine geçme vakti geldi” türünden, Safevi Şahı Tahmasb’a mektuplar yazmasaydı ve bunlar bir şekilde Kanuni’nin eline geçmeseydi, Hürrem Sultan’ın oğlunu tahta geçirme çabası sonuçsuz kalabilirdi. Şehzade Mustafa bunları yapmakla da kalmadı, valilik yaptığı Amasya’da kendi adına “tuğra” da çektirdi... Osmanlı’da yalnızca padişahların tuğrası olur. Tuğra, sadece bir “imza” değil, aynı zamanda gücün, yani saltanatın da sembolüdür. Bu yüzden hiçbir şehzade ya da sadrazam, kendine tuğra çektiremez... Bunu göze almak, padişaha rakip olmak anlamına gelir ve ölümü göze almakla eşdeğer sayılır. Şehzade Mustafa, kim bilir hangi dürtü ile (belki de çevresinin teşviki olmuştur) böyle bir işe girişmiş, Padişah babasına rakip olarak ortaya çıkmıştır. Bu durumda Kanuni açısından iki yol kalmaktadır: Ya iki başlı, iki parçaya bölünmüş, dolayısıyla zayıf düşmüş bir devlete razı olacak (ki o takdirde de kardeşler birbirlerine saldıracağı için yine iç savaş kaçınılmazdır), ya da saltanat iddia edeni (oğlu bile olsa) “izale” edecektir (öldürecektir). Bölünme-parçalanma ihtimalini hiçbir padişah göze alamayacağından dolayı, geriye kala kala ikinci şık kalıyor... Kanuni de çaresizlik içinde ikinci şıkkı seçti ve ağlaya ağlaya oğlunun idam hükmünü imzaladı.
Sayfa 131 - Granada YayınlarıKitabı okudu
Reklam
“On derviş bir posta sığar da, iki sultan bir dünyaya sığamaz!”
Sayfa 33 - Granada YayınlarıKitabı okudu
Osmanlılarda Fetih Aşkı
Peygamber Efendimiz'in İstanbul'un "Bir gün mutlaka" fethedileceğine ilişkin hadisi yüreklere düşer düşmez, yürekler tutuştu... Osmanlı Devleti o heyecandan doğdu... Daha aşiret seviyesinde iken rotasını bulmuş, şanlı serdarı Gündüz Alp'ın önderliğinde doğusundan girdiği Anadolu'nun batısına yönelmişti. Batı'da Bizans vardı.
Sayfa 89 - Granada YayınlarıKitabı okudu
Osmanlı padişahları teb’asını (milletini) “Allah’ın emaneti” olarak görür, böyle gördüğü için de akıl hastalarına bile değer verirlerdi. Avrupa akıl hastalarını “içine şeytan girdi”ği gerekçesiyle yakarken, Osmanlı, her eyalette yaptırdığı “bimarhane”lerde (akıl hastaneleri) hastaları musiki ve su sesiyle tedaviye çalışırdı (bu yöntemin etkili olduğunu modern tıp da söylüyor). Ayrıca temiz elbise giydirir, ceviz karyolalarda yatırırdı... İşte bu yüzden, İstanbul’daki bimarhaneleri gezen Mongeri Pere, “Buralar Avrupa’nın ancak asırlar sonra ulaşabileceği hayal müesseleridir” demişti. Küçük bir not: Akıl hastalarının tedavisinde musikiden yararlanmaya ABD ancak 1956 yılında geçebildi...
Sayfa 20 - Granada YayınlarıKitabı okudu
59 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.