Tanzimat sonrasında toplumsal yaşantıda ve zevklerde görülen Batılılaşma ve dolayısıyla da bireyselleşme eğilimleri, bir yandan kadını kamusal alandan izole edilmiş bir ev kumkuması olarak tahayyül etmekten vazgeçmeye çabalamış, diğer yandan da bu kamusallığın sınırlarının nerede başlayıp nerede biteceğini belirleyemediğinden onu ikircikli bir konuma itmiştir.