Bir anlamda son yirmi ya da otuz yıl içerisinde görüşlerim değişti... önceleri resimden çokça, müzikten ise derin bir haz duyardım. Fakat şimdi... resim ve müzikten aldığım hazzı neredeyse yitirdim ... Görünen o ki, zihnim, gerçeklerden oluşan derlemelerin genel kuramlarını öğüten bir tür makineye dönüştü ... Bu yüksek estetiğe ilişkin zevklerin tuhaf ve içler acısı bir biçimde yitip gitmesi, mutluluğun da yitip gitmesi ve olasılıkla aklımıza, dahası doğamızın duygusal yanını zayıf düşürerek manevi kişiliğimize zarar vermesi demek.
...''Hayal gücümün sınırları geniş de olsa kendimi ikna etmeye yetecek türden bir kanıt icat etmekte zorlanıyordum. Böylece inançsızlık yavaş yavaş çöktü üzerime. Bu öyle yavaş oldu ki herhangi bir endişe duymadım ya da çıkarımımın doğruluğundan bir an olsun şüphe etmedim. Herhangi biri Hristiyanlığın doğru olmasını nasıl umut ediyor bunu anlamakta güçlük çekiyorum doğrusu. Şayet hakiki ise metin yalın bir dille inanmayan insanların, ki bu babamı, ağabeyimi ve en iyi dostlarımın hemen hepsini kapsayacaktır, ebediyen cezalandıracağına işaret etmektedir.
Ve böylesi bir öğreti lanet edilesi bir öğretidir.''
Fakat zamanla Eski Ahit'e asılsız bir dünya tarihi içermesi -Babil Kulesi hikayesi ya da gökkuşağının bir alamet olması gibi- ve Tanrı'ya kindar bir zorbaya ait olan duyguları atfetmesi dolayısıyla Hinduizm'in kutsal kitaplarından ya da bir ilkel bir insanın sahip olduğu inançlardan daha fazla güvenemeyeceğimi anlamaya başlamıştım.
On the favourable side of the balance, I think that I am superior to the common run of men in noticing things which easily escape attention, and in observing them carefully.