Herhangi bir roman okuyucusu, hiçbir zaman herhangi bir 'Balzac' romanı için "vakit kaybı" demeye cesaret edemez veya bunu kendine yediremez. Ben bu 'Otuzunda Kadın' romanı için bunu söyleyeceğim; bu bir vakit kaybıdır, zira, bu romandaki kadın karakter, okuyucunun da pekala görebileceği gibi, işte bu kadın karakter, kişisel yanlış kararları, yanlış düşünceleri ve hatalı eylemleri neticesiyle girdiği çıkmazda suçu, önce evlilik kurumuna, sonra da, dünyaya atmakta. Kadının vardığı çıkarımların (öyleyse eğer) doğruluğunu yazar, hikaye sürecinde birbirinden kopuk kurgularla desteklemek eğiliminde. Hikayenin finalindeki yargıları - yorumları değil de, finale gelinceye kadar ki yargı ve yorumları aklı selim bir erkek veya kadın okuyucunun, okuma esnasında "gerçekten de öyle" diyebilme ihtimaline rağmen, işbu okuyucuların işbu yargıları ve yorumları benimsemeyeceğini gorebildiğim ve düşündüğüm için; bu romanın, kısmen de olsa 'vakit kaybı' olduğunu söyleyeceğim. Biraz karışık oldu ama neyse...
Balzac'a göre otuz yaşındaki kadın kendi düşünsel ekseninin zirvesindedir. Sonra, bir kadının dünyayı hakkıyla eleştirebilmesi için illa ki otuz yaşına merdiven dayamış olması gerekir. Romanda yazar, bir kadının yaşamını, genç kızlık dönemlerinden başlayıp, evre evre yaşlılık dönemine kadar işleyip, yaşamsal kefaretlere ve pişmanlıklara ulaşmaya çalışıyor.
Roman, tipik bir Balzac tarzı olsa da okurken sıkılabilirsiniz...
İyi okumalar...