"(...)ben, yani avlanmayı, balık tutmayı veya atalarının namına kavgaya tutuşmayı bile beceremediği için Galler Prensi'nin topraklarında herkesin alay konusu olacak bu Kerouac; bu kendini beğenmiş, bu ahmak, bu coşkun, bu içi içine sığmayıp dışarı taşan hergele, Shakespeare'in Falstaff için dediği gibi 'bu espri küpü;' şövalyelik bir kenara, peygamberliğe bile yeltenemeyen, ölüm korkusunu içinde habis bir ur gibi büyüten, kenefte kendini kaybeden, ardına bakmadan kaçtığı futbol sahalarının bu iflah olmaz müridi, alengirli atışlarla rakibi oyun dışı bırakma ustası, kale müdavimi; Paris sokaklarında avaz avaz bağıran ama Breton sisinde ağzını bıçak açmayan bu çığırtkan; New York sanat galerilerinde türlü soytarılıklar yapan, karakollarda ve şehirlerarası telefonlarda ağlayıp sızlayan bu enayi dümbeleği; bu erdem kumkuması, cüzdanı cüz ve dan ile dolup taşan, yüreği ağzında gezen bu yancı; yakasına güller takan ama dikenlere burun kıvıran bu şahsiyet; Manchaster ve Birmingham'daki gazhanelerin toplamına denk kudrette bir Kasırga; abartmaya bayılan ve erkeklerin sabırın, hanımların külotlarını zorlayan bu densiz; yarış kazanmak için paslı at nallarından medet uman bu leş, bu ölü toprağı... Özetle, bu korkak, bu mütevazı, bu çenesi düşük, bu ahmak, bu boku yemiş insan evladı.