Cemil Kavukçu dan biraz bahsetmek gerekirse kendisi Öykü dalında Yunus Nabi Nayır Öykü ödülü ve Sait Faik Hikaye Armağanı almış bir mühendistir. Ülkemizin bir dönem nitelikli kimliğiyle bilinen Pertevniyal Lisesinin bir mezunu olmasının da edebi hayatına katkı sunmuş olabileceği kanaatindeyim.
Samimi ve içten semt insanı, hatta taşra kültüründe kimlik bulan memleket insanını yalın ve zaman zaman çarpıcı ifadelerle öykülerinde yansıtması benim için ayrı lezzet uyandırdı.
Zaman zaman ortak zevkler ve müziklerin, anıların içinde buluşmamız, bu kitaptan oldukça keyif almama sebep olmuştur.
Öykülere şans vermek isterseniz alıp okuyabilirsiniz demek isterim.
Yağmurun sürekli çiziktirdiği iki konik ışığın aydınlığında, büyükçe bir ağacın altında dikilmiş bana bakan birini gördüm. Kasketinin siperi tepesine doğru itilmişti ve dudağının kıyısında sigara tütüyordu.Baba, diye mırıldandım. Oysa benden gençti. Ölüler genç kalırdı, unutmuştum.
Yüzükoyun uzandım ve kana kana su içtim. Bana alışmalısın, ne senin işine karışacağım ne de soru soracağım. Saçım sakalım uzayacak burada, değişeceğim. O zaman beni seversin belki.
Baktım, Ercü köşedeki masaya kaykılmış, peygamber gibi oturuyor. Ne gam ne kasavet. Oysa durumu benden çok daha kötü. O da şoför. Ama ne araba var, ne ev, ne karı, ne de çocuk. Bir Ercü, bir de ehliyeti.Ehliyet var ama iş yok.
Şimdi gözlerim kapalı. İçimde kaçak bir huzur her an bozulacakmış gibi titreşiyor. Gözlerimi açsam bitecek, biliyorum.
Aynaya baktığımda kendimi gördüm. Değişmişim.Ne çok değişmişim.
herşeyi alt üst etti Recep Kaptan. Türlerinin örneklerine ancak kalıntılarıyla doğa müzelerinde rastlanabilen eski zaman yaratıkları gibi, benzinli Austin kamyonlar da yok olup gittiler; ancak kimi siyah beyaz yerli filmlerde görüyorum onları ve içim sevgiyle doluyor.
Çocukluğumu özlediğim şu günlerde okuduğum kitabın zamanlaması oldukça manidar.Hayat, tevafuklar zinciri. Bazı kitaplar çok anlamlı gelir seneler sonra..Mutlu günleri hatırlatır.
Tıpkı
Haa, deyip gülüyor Raci, gerçek bir Austin doktoruydu o. Tamirci değildi ama karbüratör ayarında üstüne yoktu. Ayar çekilmiş bir karbüratör en kutsal müzik enstrümanıydı onun için, sade kahvesini yudumlarken gözlerini yumar ve motorun sesiyle başka diyarlara uçup giderdi; yüzünde tek çizgi oynamaz, bu dünyayla bütün ilişkisini keserdi.
diyorum gözlerimi düellodaki bir kovboy gibi kısarak. Şu fabrika bacalarına, şu yüksek yapılara, organize sanayinin kuşattığı şu yerlere bak! Buraları bir zamanlar bize can vermiş, çocukluğumuza, ilk gençliğimize tanıklık etmiş yerler mi? Bir bak!
Ben yatay çizgilerin peşindeyim; kıpırtısız doğa görünümlerinin, boş sokakların, geçmiş yaşam izlerinin sindiği nesnelerin ve durağanlığın.
Oysa Raci, beni dik çizgilere çekiyor; uç tipler, şaşırtıcı yaşam öyküleri, düş ürünü saçmalıklar..