Şimdi gözlerim kapalı. İçimde kaçak bir huzur her an bozulacakmış gibi titreşiyor. Gözlerimi açsam bitecek, biliyorum.
Aynaya baktığımda kendimi gördüm. Değişmişim.Ne çok değişmişim.
Yüzükoyun uzandım ve kana kana su içtim. Bana alışmalısın, ne senin işine karışacağım ne de soru soracağım. Saçım sakalım uzayacak burada, değişeceğim. O zaman beni seversin belki.
Baktım, Ercü köşedeki masaya kaykılmış, peygamber gibi oturuyor. Ne gam ne kasavet. Oysa durumu benden çok daha kötü. O da şoför. Ama ne araba var, ne ev, ne karı, ne de çocuk. Bir Ercü, bir de ehliyeti.Ehliyet var ama iş yok.
diyorum gözlerimi düellodaki bir kovboy gibi kısarak. Şu fabrika bacalarına, şu yüksek yapılara, organize sanayinin kuşattığı şu yerlere bak! Buraları bir zamanlar bize can vermiş, çocukluğumuza, ilk gençliğimize tanıklık etmiş yerler mi? Bir bak!
Haa, deyip gülüyor Raci, gerçek bir Austin doktoruydu o. Tamirci değildi ama karbüratör ayarında üstüne yoktu. Ayar çekilmiş bir karbüratör en kutsal müzik enstrümanıydı onun için, sade kahvesini yudumlarken gözlerini yumar ve motorun sesiyle başka diyarlara uçup giderdi; yüzünde tek çizgi oynamaz, bu dünyayla bütün ilişkisini keserdi.
Yağmurun sürekli çiziktirdiği iki konik ışığın aydınlığında, büyükçe bir ağacın altında dikilmiş bana bakan birini gördüm. Kasketinin siperi tepesine doğru itilmişti ve dudağının kıyısında sigara tütüyordu.Baba, diye mırıldandım. Oysa benden gençti. Ölüler genç kalırdı, unutmuştum.