Büyük İslam alimlerinden Zemahşeri Nevabiğu'l kelim isimli kitabında şöyle tasvir etmektedir; " dalgaların içinde yüzenler mi yoksa Müteaddid kadınlara koca olmuş bulunanlar mı bedbahttır' bilemiyorum"
Resul-i Ekrem Hazretleri'nin Hazret-i Aişe'yle evlenmesi ile başlayan taaddüd-i izdivacı sıralarında hatta zevcat-ı tahiratın 11'e baliğ olduğunda..."Size helal olan kadınlardan helalinize göre iki, üç ve dörde kadar nikâh edebilirsiniz"(Nisa 3) mealindeki ayet-i kerime nazil olmamış,o zamanlarda Arap kavminin cehalet devrinden kalma çok kadınla evlenme adeti cari bulunmuş idi.Muhaveratta tahsilatlı olarak anlattığımız gibi o ayet nazil olunca dörtten fazla zevcesi olanlara dördü ihtiyar etmeleri emredildi. Resul-i Ekrem bizzat verdiği bu emrin dışında kaldı. Çünkü zevceleri "Peygamber müminlere kendi nefislerinden daha sevgilidir.Onun hanımları da müminlerin anneleridir.(Ahzab 6) mealindeki ayet-i Kerime hükmünce erkek müminlerin anneleri idiler. Resul-i Ekrem'den ayrıldıkları takdirde başka kocaya varmaları mümkün değildi. Bu sebeple resul-i Ekrem'in o zaman mevcut olan on zevcesi eskisi gibi taht-ı nikâh-ı nebevide kalmış, Resul-i Ekrem o zevcelerden birisi vefat edecek bile olsa artık evlenmemeye memur olmuştur.
Resulü Ekrem in bir itiyadı vardı. Ashabından birinin evine giderse kapının açılmayan kanadının veya kenarının önünde durarak sesini yükseltir "Es selamu aleyküm
" diye ev sahibinden girmek için izin isterdi. Müslümanların tahiyyesi ( hayır dua etme) olan selamı selamet duasını tazammun (içine alan) ettiğinden, ev sahibinin selametine dua etmiş olurlardı. Birinci Selam cevapsız kalır ve kapı açılmazsa ikinci; ikincide de açılmazsa üçüncü Izin selamını vererek avdet ederlerdi. Hane sahibinin evde olmadığı artık muhakkakdı.