Kısacası birileri, aslında çıkarları öyle emrettiği için “doğru”nun kendisi olduğunu ileri sürmüş, sözde manevi nedenlerle “yanlış”ın kökünü kazımaya çalışmıştı. Aynı birileri, “doğru”nun gerçekten doğru olup olmadığı hakkında nedense asla kuşkuya kapılmamış, “Ya yanlış yapıyorsak!” diye düşünmenin gereğini bile duymamıştı.