Sadece hafıza ile uğraşan her psikoloğun veya tarihçinin değil, her edebiyatçının da okuması lazım çünkü bir romanın yazılma hikayesi bu aslında. Anlatıcı roman boyunca bu romanı yazıp yazamayacağı meselesi ile hesaplaşıyor. En sonunda ne yazacağı konusunda kafası berraklaşıyor. Bir yandan da kendisini, çevresindeki değişimi ve toplumu anlatıyor. Sonunda "Galiba ne yazacağıma karar verdim." diyor ve bunu yedinci kitabın sonlarında söylüyor. Yani yazmaya karar verdiği şeyi zaten yazmış bulunuyor! İçgörüye, tecrübeye, kendini ve etrafı gözlemlemeye dayalı yedi kitaptan sonra vardığı noktada şöyle söylemiş oluyor aslında: "Ben ancak kendimin hikayesini bilebilirim, başka insanları da kendim üzerinden bilebilirim."
Fakat bazı düşünceler, bazı insanların yüzüne bir maske gibi, çıkarması olanaksız bir makyaj gibi yapışır. Düşüncelerin dipsiz kuyularına yuvarlananlar, aksini düşünseler de halleri şu batan güneş gibi ortadadır.
Ait olamadığımız yerde kendimizi kabul ettiremeyiz. Kendimizi kabul ettiremedikçe ait olamayız. Hep başladığın yerdesin yani. Misafirlik hissi gelip içime çörekleniyor yine.