Kimi insan aşkını gençliğinde öldürür,
Kimi sevgilisini yaşlılığına saklar;
Bazıları öldürür Arzunun elleriyle,
Altın’ın elleriyle boğar bazı insanlar:
Bunların en üstünü bıçak kullanır çünkü
Böylelikle ölenler çabuk soğuyup donar.
Ama herkes de gene sevdiğini öldürür,
Bu böylece biline,
Kimi bunu yüklü bakışlarıyla yapar,
Kimi de okşayıcı bir söz ile öldürür,
Korkak, bir öpücükle,
Yüreklisi kılıçla, bir kılıçla öldürür.
Ye kırılan her yürek,
Hücre ya da avluda,
O kırık kutudur ki bağışlanmış severek
Nesi varsa Tanrıya,
Cüzamlıların bile kirli yuvalarında
O esmiştir değerli bir sümbül kokusuyla.
Ah! Mutludur onlar ki kırılabilir kalbi
Af katına ererler!
Hem insan başka türlü yönünü nasıl bulur
Ve Günahlardan nasıl ruhunu çekip siler?
Kırılmış yüreklerden başka nasıl, nereden
Efendimiz İsa’mız ruha süzülüp girer?
Bir insan sesi olsun duyulmaz hiçbir zaman
Bir söz söylesin tatlı:
Gözleyen göz kapıdan
Acısız, sert bakışlı:
Çürürüz biz burada, çürürüz hiç durmadan,
Ruhumuz, bedenimiz solarız içli dışlı.
Yaşamın zincirini paslandırırız burda
Alçalmış ve yapyalnız:
Kimi küfürler eder, kimi ağlar bir yanda,
Hiç ses etmez kimi de:
Tanrının Yasaları iyi, ölümsüzse de
Kırar en taş yüreği, en katı kalbi bile.
Bizler bir bataklığa saplanmışlar gibiydik
Bir yoğun karanlıkta yol bulmaya çalışan:
Dilimiz varmıyordu dua etmeye bile,
Kendi acılarımız silinmiş aklımızdan:
Hepimizin içinde bir şey yıkılıp ölmüş,
Umut denen o şeydi içimizde yıkılan.
Dümdüz işler İnsanın amansız Adaleti,
Aynı sertlikte vurur eziklere, güçlüye,
Yönünü çevirmeden:
Ölüm sunar elinden:
Demir ökçeyle ezip geçer güçlü olanı,
En büyük ölüm veren!