Etmeyin Reis bey! Siz ağlayamazsınız! Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz…
Siz merhametten, acıma duygusundan, yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız. Yerine göre haklısınız.. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz. Rahmet kaldırılmış sizin kalbinizden.. Reis Bey! Mühürlü kalbinizin açılmasını dilerim, Allah sizi de arındırsın…
Sinema-edebiyat ilişkilerindeki başarılı yapımları, tavsiye film listesi haline getirmek için öncelikle
Edebiyat Atlası ‘ndan bir alıntıyı daha önce paylaşmıştım.(#46533729)
Romanlardan sinemaya aktarılan filmlerde eserin aslına ne kadar sadık kalındığı yoruma açık olmakla birlikte
Diriliş Güncel siyaseti bırakıp sadece kitaplarla meşgul olmaya niyet ediyorum ki; ceza, infaz, mahkum, hapis gibi kavramları duyduğum anda "Aman, bana ne?" deyip geçemiyorum. Yakın zamanda üst üste okuduğum için olsa gerek aklım Dostoyevski'nin Ölüler Evinden Notlar'ına taa Sibirya'ya, oradan Kafka'nın Ceza Sömürgesi'ne, oradan Diriliş'e gidiyor. 'Suçlu' kavramını sorguluyor, suçluları suça iten sebepleri düşünürken kendimi Reis Bey'i dinlerken buluyorum. Tolstoy'un Nehlüdov'unun da tesiri ile işlenen her suçta kendime pay çıkarıyor, mahkum ediyor, Dostoyevski'nin on yıllık hapishane gözlemlerine güvenerek suçluyu hapsetmenin mahkumları ıslah etmediği kanısına varıyorum. Aslında şu an kitabımı açıp dünyadan, gündemden uzaklaşmak istiyorum ama edebiyat beni siyasete itiyor.
Ben ömrümün sonunda meczupların hayatına özeniyorum hani her köyün kasabanın bir meczubu vardır ya... meydanlarda trafik polislerinin yanına geçip boynumda bir yafta dikilmek istiyorum;
"İnsanlar durun acımayı bilmeyen geçemez!"