İçinde neler olduğu tüm ev ahalisinin merak konusu olan ve Abuela’nın* (Anneanne) yanına kimseyi yaklaştırmadığı gizem dolu esrarengiz bir şifonyer…
#edipcansever’in
dizelerinde “Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke,” dediği gibi çekmecelerinde farklı nesillerden üç mücadeleci kadının sırlarını taşıyor üstelik.
1936-1939 yılları arasında, monarşiden sonra kurulan demokratik cumhuriyeti savunanlar ile General Franco liderliğindeki faşistler arasında yaşanan İspanya İç Savaşı’yla roman açılıyor. (Hatırlayalım: Savaşı kazanan Franco, 1939-75 yılları arasında ölümüne kadar İspanya’yı diktatörlükle yönetmiştir.)
Yani, göç…
Yani, mücadele…
Yani, kayıplar…
Tarihin insanlar için biçtiği trajik rollere aile içi trajedilerin eklenerek yükseldiği, #yurtsaymıhçıoğlu ‘nunmuhteşem çevirisiyle çağlayan gibi akıp giden roman, köklerinden sökülen ama tüm vakarı ile hayata tutunan güçlü ve tutkulu kadınların hikâyesi.
Demem o ki, sürgün hayatıyla ilgili sayılı fevkalbeşer metinlerden biri…
Ne demişti #pabloneruda
“İnsanın köklerinden kopması, ruhunun bir şekilde berraklığını değiştiren bir hayal kırıklığıdır.”
Akdeniz’in güçlü kültürü,rengârenk yaşamı, baharat ve deniz kokan mutfağıyla çevrelenmiş bu harika metni