“Örneğini bildiğimiz roman değil, hiçbir örneğe uymayan benim ROMAN’ım bile böyle bitmemeliydi.
Bu satırları yazarken sonbahar, odamın karşısındaki ağaçların yapraklarını sarartıyor; ufak dallarını kırıyor. Rüzgâr, Marmara bulutlarını, sual işaretinin başı gibi, kıvıra kıvıra palamut leşi kokan Haliç’e doğru atıyor.
Palamut ölüsünden, Balat’tan açık havaya, serine, yükseğe; sağanakla güreşe, fırtına ile yarışa, uçsuz bucaksız stepe, derin ormana, yaylanın donmuş gözyaşlarına benzeyen buz birikintilerine, bir kül ve ateş kaosu içinde yaradılış esrarlarını arayan Anadolu’ya çıkınız.”