Rönesans İngiltere'sinde Türkler

Nazan Aksoy

Rönesans İngiltere'sinde Türkler Gönderileri

Rönesans İngiltere'sinde Türkler kitaplarını, Rönesans İngiltere'sinde Türkler sözleri ve alıntılarını, Rönesans İngiltere'sinde Türkler yazarlarını, Rönesans İngiltere'sinde Türkler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
16. yüzyılda Avrupalılar ve İngilizlerin Türklere karşı tutumu değişmekteydi. Çünkü artık Hıristiyan dünya için ciddi bir tehlike haline gelmişti Türkler. Dönemin önyargılı tarihçileri ile seyahatname yazarları da Türkleri çok kere zalim, hilekar, hain, kötü insanlar olarak göstermeye başlamıştı. Bunun önemli bir nedeni, Türklerin Hıristiyanlara karşı kazandıkları zaferlerin açıklanması için duyulan ihtiyaçtır. Bu yüzden, Osmanlıların başarıları Hıristiyanlığın reddettiği bir ahlak ta arandı daha çok. Öte yandan, kanlı cinayet sahneleriyle korku ve dehşet uyandırmayı amaçlayan Seneca tragedyasının İngiliz edebiyatına uyarlanışında "Korkunç Türk" imgesinden de yararlanılması ve Türk'ün zalim bir zorba ya da amansız bir "kötü adam" kişiliğiyle canlandırılması çok doğaldı. Çünkü "Türk" sözü gaddarlığı, acımasızlığı akla getiriyordu. Bu imgenin Rönesans çağında Makyavelist idealleri çağrıştırması da herhalde kolayca anlaşılabilecek bir şeydir. Dönemin edebiyatında görülen de budur. Marlowe'un Ithamore'u, Makyavelist Barabas'ın emrine girmiş gerçek bir "kötü adam"dır. Bir Türk'ün bir başkası adına değil de kendi adına eyleme geçen bir Makyavelist kişiliğiyle çizilmesi içinse, fazla beklemek gerekmemiş, The J ew of Malta'dan birkaç yıl sonra, daha önce ele alınan The tragicall reign of Selimus'taki Selimus karakteri ortaya çıkmıştır.
Sayfa 117 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
İngilizlerin Türklerle Troyalıların aynı kökten geldiğine..
Aynı şövalye tipi Thomas Kyd'in Soliman and Perseda adlı oyununda Hıristiyanlar ile turnuvalara katılır. Rönesans çağının belli bir döneminde, Türkler ile Troyalıların aynı kökenden geldiklerine ilişkin bir inanç da vardı. Virgilius, Troyalılara "Teurci" diyordu, bu kelime Latincede "Turci" ya da "Turcae", İtalyancada "Turchi" haline gelmiştir. 1453'te İstanbul'un fethiyle sonuçlanan kuşatmayı gören Kardinal Isidore 1486 tarihli bir mektubunda Fatih Sultan Mehmed'i "Troya Prensi" olarak anıyordu. Bu inanca göre, Osmanlıların 15. ve 16. yüzyıllarda Yunanistan'ı egemenlikleri altında bulundurmaları İlkçağ'da Troya'yı fetheden Yunanlardan iki bin beş yüzyıl sonra alınmış bir intikamdı. Bu konuda bize aydınlatıcı ve ayrıntılı bilgiler veren Terence Spencer şunları yazıyor: "Türklerin Troyalıları temsil ettiği varsayımı, Hıristiyanların Eski Yunan'a duydukları yakınlıkla herhalde çatışan bir görüş olmakla birlikte, Ortaçağ'dan kalma Troya hayranlığı Türkler ile Yunanlar arasındaki anlaşmazlığın açıklanmasına bir ölçüde de olsa yansımıştır. " Ne var ki, Elizabeth çağı oyunlarında bu inancın izlerine rastlamıyoruz.
Sayfa 116 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Rönsans'ta Türk imgesi
Müslümanlardan ya da "Sarasen" diye anılan Doğululardan her zaman ayırt edilmemekle birlikte, Türk tipleriyle Ortaçağ Avrupa edebiyatında sık sık karşılaşırız. Ortaçağ romanslarında Türkler hep hain, sözüne güvenilmez, gaddar insanlar olarak görülmez; tersine, şereflerini her şeyin üstünde tutan, yiğit, güçlü kişilikleri her zaman vurgulanır. Örneğin, Gesta Francorum'un yazarı şöyle der Türkler için: "Hangi bilge kişi anlatabilir Türklerin hünerlerini, yiğitlik ve cesaretlerini?" Aucassin and Nicolette adlı romansta da Türkler soylu, yürekli, yüce gönüllü insanlar olarak görülür. Gerçi Hıristiyanlarla dövüştükleri zaman yenilirler, ama hep şövalyeliğin kuralları içinde, mertçe dövüşürler, Ortaçağ halk oyunlarındaki Türk şövalyesi bunun bir örneğidir. Şövalye Türk karakteri 16. yüzyılda da sürmüştür. Örneğin Spenser'in The Fareie Queene'inde "Sarasenler" Türklerden gene ayırt edilmez, eserdeki Şövalye Cymochles de kendini zevk alemine kaptırmış bir Doğulu olarak anlatılır, ama bir yandan da, yiğitliğiyle dünyaya ün salmış bir kahraman olarak övülür:
Sayfa 116 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
İngiltere oyunlarında Türk Kişiliği
Oyunun gerek birinci, gerekse ikinci bölümünde canlandırılan Türk karakterlerinden hiçbirinin kötü, ahlakı düşük, alçak olduğu söylenemez. Bajazeth kibirlidir, ama şerefsiz değildir. Tamburlaine'in çirkin muamelesine, ezici aşağılamalarına katlanmaktansa intihar etmeyi tercih eder, ardından, karısı da canına kıyar; doğrusu, soylu bir imparator ile imparatoriçeye ya da tragedya kahramanlarına yakışan bir ölümdür bu. İkinci bölümde de Türkler hiçbir tehlikeye atılmaktan çekinmeyen gözüpek insanlar olarak görünür. Belsera'ın Türk komutanı, Tamburlaine'le savaşırken kaleyi düşmana teslim etmektense, sonuna kadar dövüşerek ölmeyi tercih eder; "iffet kraliçesi" (IV. perde, II. sahne, 96. mısra) diye nitelendirilen karısı Olympia da, kocasının ölümünden sonra, Tamburlaine'in eline tutsak düşmek istemez, önce oğlunu, sonra da kendini öldürür. Orcanes ise soylu bir karakterdir; kendisini aldatan Hıristiyanlar'dan çok daha iyi bir insandır. Elizabeth çağı tiyatrosunda Türklerin "zalim", "hain", "azgın", "yalancı", "şehvet düşkünü" ve benzeri kişilikte insanlar olarak, yani "olumsuz" niteliklerle canlandırıldığı ve aslında bir "kötülük" simgesi olarak kullanıldıkları kanısı bu konudaki yerleşik yargıdır. Bu yargının Tamburlaine için geçerli olmadığı söylenmelidir.
Sayfa 94 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Timurlenk ve Yunan Hükümdarı
Savaş bitip de Bayezıd tutsak alındıktan sonra, Timurlenk, "Nasıl oluyor da, Yunan hükümdarı gibi soylu bir kişiyi boyunduruğun altına alacak kadar gurura kapılabiliyorsun?" diye ona sorar. Sonra, Bayezıd, "demir bir kafese konur. " Amaç, "kardeşinin kanıyla ellerini kirletmiş olan, kibirli, haris tiranı cezalandırmaktır. " Öte yandan, zafer kesinleşince, "Onun (Timurlenk'in) en sadık kulu ve kölesi olan Yunan hükümdarı kendisiyle birlikte bütün ülkesini elçileri aracılığıyla büyük Fatih Timurlenk'e teslim etti; kendisini dünyanm en zalim tiranından kurtardığı için, bizzat kendisi, ülkesini ona teslim etmesi gerektiğini söylüyordu. Ne var ki Timurlenk, "zaten yeterince geniş olan ülkesinin topraklarını daha fazla genişletmek gibi bir niyeti olmadığını; ( ... ) şan şeref kazanmak, adını gelecek kuşaklara ulaştırıp sonsuza kadar yaşatacak üne kavuşmak ve nihayet, bir dost ve müttefikin ricası üzerine, kendisine yardım etmek için oraya geldiğini bütün dünyanın bilmesi gerektiğini; tek amacının, insanlığın yeryüzündeki en büyük, en korkunç düşmanının kafasını ezip geçen kuvvetini her şeyin sebebi olan Tanrı'nın görmesi olduğunu; imparatorlarınki kadar soylu ve çok eski hanedanlarca yönetilen o büyük, o güzel Constantinople şehrini kurtararak artık adını ölümsüzleştirdiğini" söyleyerek teklifi reddetti." Bahsedilen kaynaklar: Knolles - The Generali Historie of the Turkes, s. 219-221.
Sayfa 86 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Timurlenk'in ordusunda Hıristiyanlar da vardır; savaştan bir gece önce kampındaki askerler ertesi sabah başlayacak olan çarpışma üstüne konuşmaktadırlar: "İskitler girişecekleri yağmadan, gururlu Partlılar kazanacakları şereften., zavallı Hıristiyanlar da kendi kurtuluşlarından söz ediyorlardı. " (knolles, s. 218)
Sayfa 86 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Tamburlaine Rönesans değerleri yönünden okunabildiği gibi, Türklerin 16. yüzyılda taşıdıkları önem bakımından da ele alınıp yeniden değerlendirilebilir. Bu yaklaşım, eserin yorumlanmasında iğreti olarak birbirinden ayırabileceğimiz iki anlam alanı ayırt edilmesini öngörüyor. İğreti olarak, çünkü Marlowe'un coşkun, ateşli bir Rönesans adamı olması, Türklerle ilgili ya da Türk tiplerine yer veren konuların popülerleşmeye hazır, güncel konular olduğunu görmesine engel değildir. Türk tarihi üzerine o dönemde yazılmış kitapları okuduğu da bilinmektedir.
Sayfa 74 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Tamburlaine oyunu ve Timurlenk
Tamburlaine'i Marlowe'un coşkun mizacını yansıtan bir Rönesans kahramanı olarak değerlendiren edebiyat tarihçisi Emile Legouis bu konudaki genel yargıyı şöyle özetler: "Yoksul bir çobanken Asya'nın efendisi durumuna yükselen ve tarihin yazdığı belki de en kana susamış insan kasabı olan Tatar fatihi Timurlenk'in hayatından etkilenen Marlowe onu olağan ahlak kurallarını aşan bir üstün-insan haline getirir. Ülkeler fetheden bir fatihdir o, öyleyse haklıdır. Bir sonsuzluk özlemi içindeki şair Marlowe onun yükselişini, zaferlerini ve görkemli ölümünü işleyen iki oyunla kahramanını Rönesans'ın taşkın heyecanlarıyla donatır. "
Sayfa 74 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Tamburlaine oyununa eleştiriler
Eleştirmenler, edebiyat tarihçileri, oyunu doğrudan doğruya Tamburlaine'in hikayesi olarak değerlendirirler. Eseri ele alırken de, genellikle, Tamburlaine kişiliği ile onun çeşitli özellikleri üzerinde dururlar. Bu yaklaşıma göre, oyunda, Bajazeth ile Türklerin de, ötekiler gibi, Tamburlaine'in tutkularına hedef olmaktan öteye bir
Sayfa 73 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
İngilizlerin oynattığı "Tamburlaine" oyunun konusu
Konu Oyunun başında İran kralı, kardeşi ve yakınlarıyla konu­şmaktadır. Kral çok zayıf bir adamdır, kardeşi onu tahttan indirip yerine geçmek istemektedir. İran, İskitlerin, Tatarların tehdidi altındadır; Tamburlaine'in adamları İranlıları haraca kesmektedirler. Kral Mycetes düşmana nasıl karşı koyacağını bilemez . İran ordusu da
Sayfa 72 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
54 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.