“Luther'in, Augustinus'un doğrultusundaki sert kalıplar içerisinde düşünülen kaderin önceden saptanmışlığı öğretisine göre insanoğlu, her zaman Tanrı'nın tutsağı olarak kalırdı. İnsan iradesinin en küçük bir parçası için bile özgürlük söz konusu olamazdı; insanın her eylemi önceden Tanrı tarafından hazırlanırdı. Başka bir deyişle insanoğlunun iradesi, doğumundan başlayarak var olan bu günah örgüsünün içinden ne iyi işler yaparak ne de pişmanlık yoluyla kurtulabilirdi; bir insanı doğru yola sokmak, ancak Tanrı'nın isteğine ve buyruğuna bağlıydı. Modern bir anlayış, bunu şöyle çevirir: İnsanoğlu, kaderi açısından tümüyle kalıtımın ve çevre koşullarının egemenliği altındadır; Tanrı'nın iradesi aynı yönde olmadıkça, tek başına bireyin iradesi hiçbir güce sahip değildir - Goethe'nin deyişiyle:
“bütün irade
Bir istemektir sadece, istememiz gerektiği için, Ve istek, durur iradenin önünde..."