Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Runa Simi Sözleri ve Alıntıları

Runa Simi sözleri ve alıntılarını, Runa Simi kitap alıntılarını, Runa Simi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"ANLAMIN KARŞILIKLI BİRLİĞİ..."
-" Anlamlı en küçük birim olarak kelimelerin kabul edildiğini biliyoruz. Ancak bu kabulün devasa bir yanılgı olduğuna da kuşku yok. Çünkü bir yapının anlamlı olabilmesi için, o yapıyı oluşturan tüm öğelerin bir anlam taşımaları gerekir. “Eğer bu yapı cümle ise cümleyi oluşturan kelimelerin, kelime ise kelimeleri oluşturan tekseslerin anlamlı
"O ve Ben..."
- "O'nun doğrudan zihni işaret eden niteliğine karşı; hiçbir şekilde işarete gelmeyen, gösterilemeyen bir alanın varlığından da söz edilmeli. Bu alanın varlığını anlatmak için “Ben” zamiri üzerine yoğunlaşmak gerekir. “Ben” dediğimizde zihinde bulunan veya o an anlamlandırılan kendilik bilgisi akla gelir. Bu bilgi, doğru ve fakat eksik bir bilgidir. Çünkü ben’in içinde bir hareket ettirici, ben dedirten bir başka taraf da var. Dile getirilemez, işaret edilemez ve gösterilemez bir taraf. Biz ben’in bu tarafına idrak deriz. “İdrak edeni idrak eden’ yine idrak edenin kendisidir.” Kendilik bilgisini işaret eden Ben’i harekete geçiren idrak alanı, kendisini kastederek Ben demiş olsa bile, kendilik bilgisi dışında bir şey tahayyül edilemez..."
Reklam
"O"nun Üç Parçaya Ayrıldığı Diller..."
- "Zihni doğrudan işaret eden O’ya göre “Sen” zamirinin durumu üzerine de düşünmek gerekiyor. Çünkü Sen zamiri farklı zihin yapılarının ortaya çıkış nedenidir. Fakat önce konuyla ilgili yanılsamaya bir açıklık getirelim: Sen zamirinin iki veya üçe ayrıldığı diller, O’yu Sen üzerinden parçalamış değildir, tersine Sen’i, O üzerinden ayırmıştır. Bu bilginin önemi, zihin yapılarında görülen farklılığın nedenine açıklık getiriyor olmasından ileri gelir. O’nun iki parçadan oluştuğu dillerde eril-dişil ayırımı dikkat çeker. Bu zihnin temel yapısı kadın-erkek konumlanmasında görülür. Kişi, bu zihin yapısında kendi cinsinde olanları anlaşılır, karşı cinsten olanları anlaşılmaz bulur. Daha da önemli olan, kişi kendinden hareketle karşıdakini konumlamaz, karşıdakinden hareketle kendini konumlandırma yoluna gider. İngilizce, Almanca gibi O’nun üç parçaya ayrıldığı dillerde (erkek, kadın, nesne) ise, zihin her şeyi üçe parçalayarak algılama eğilimindedir. Bu durum teslis inancında, metinlerin giriş-gelişme-sonuç şeklinde bölümlere ayrılmasında, tez -antitez-sentez veya id, ego, süper ego örneklerinde görülebilir. O zamirinin tek parça olduğu dillerde ise algı daha bütünlüklü bir yapı gösterir. Bu tür dillerde kelimeler, zıtları üzerinden anlamlandırılmazlar. Zihnin parçalanmamış olması, “her şeyi kendi anlamı ve konumuyla tanımayı gerektirir”.
"PARÇALANMAMIŞ ZİHİN..."
- "Bilinç düzeyinde sürdürülen süreksiz takiple zihnin karmaşık yapısını çözmek, anlamak mümkün. Peki ama zihinle doğrudan iletişim nasıl sağlanır, zihinle muhatap olma nerede başlar? Çünkü “bilinç düzeyi”nden söz ediyorsak “bilinç düzeyi” diye adlandırdığımız yerle zihnin farklı yerler olduğunu da kabul etmiş oluyoruz. Dahası bilinç düzeyi
"BİLİNÇ DÜZEYİ..."
- "... Bilinç düzeyinde takip edilebilirliği, bir vasıta olarak kullanmak. Ama yine de zihnin neden olduğu zorunlu ironi insanla, sanki oyun oynuyor. Öyle ya, anlaşılanın asla aktarılan olamayacağı bilgisine karşın insan böyle bir çabaya neden girişsin? Zihinde olup biten bütün işlemleri, aynı anda, bilinç düzeyinde takip edebilme yeteneğine sahibiz de ondan. İşte aktarmayı mümkün kılacak bir ve tek imkân..."
"HARFLER, Anlamın en yalın hâlidir..."
- "Harfler, anlamın en yalın halidir!" Harf ile anlam arasındaki bu ilişki farklı şekillerde dışa yansır. Yalın anlamı yalnızca tekseslilerde bulabiliriz. K, t, s tek sesleri bu duruma örnek verilebilir. Sözgelimi s tek sesinin ıslıkla ilgisi açık. Islık ise; başka birine, yani ikinci bir kişiye ulaşma, yani ben’in dışına sesini duyurma arzusunu ifade eder; dahası böyle bir işlev yüklenir. S’den türetilen ş, ç ve z harflerinin her biri, içerdikleri anlamı bulundukları her kelimeye taşırlar. Ş’nin işteşlik anlamını, “karşılıklı iki”yi; Ç’nin belirsiz bir çokluğu; Z’nin uzaklığı ama belirli bir uzaklığı ifade etmesi gibi… S tek sesi, aynı zamanda ben’i, yani bir’i de ifade eder. Çünkü ç, ş ve z tek sesleri s’ye göre bir konum edinmişlerdir. Sesli harflerin işlevi burada bir soru işareti gibi karşımızda duruyor. Tekseslileri kullanmaya yardımcı oldukları oranda işlev görürler, sesli harfler. Tüm bu örnekler farklı dillerde, o dillerin yapısına göre geçerlilik gösterirler. Güney Amerika yerlilerinin kullandığı Runa Simi’den, İngilizce’den, Arapça’dan veya diğer dillerden bu ilkeyi doğrulayan sayısız örnek getirilebilir..."
Reklam
"SIFIR ve ANLAMIN YOK EDİLMESİ..."
- " Başlangıç noktasının ‘bir’ olarak alınmaması -sıfır olarak kabul edilmesi, anlamın eksik aktarılmasına da neden olur. Başlangıçtan değil de, herhangi bir noktadan başlatılacak anlam aktarmasında eksiklik olsa bile, bu arızi bir duruma işaret eder ve anlam aktarmasını sağlayan yapının özünde bozulmaya yol açmaz. Sözgelimi üç’ten başlatılacak bir anlam aktarımında bir sorun yaşanmaz. Çünkü üç ile diğer bir üç arasındaki ilişki bir’le anlam kazanmaktadır; her iki üç de, bir’e göre bir konuma sahiptir ya da bir –başlangıç noktası-, üç’te içkindir ve üçten başlatılacak bir anlam arayışı üç’te bitirilebilir. Fakat anlam aktarımını mümkün kılan yapıyı sıfırdan başlatmak, o yapının boşlukta taşınabilirliğini, zemine gereksinim duymazlığını kabullenmektir. Çözümleyen açısından, kurgusal bir anlam içerse de, anlamı taşıyan yapının varlık nedeni, niyeti asla çözülemez bir niteliğe bürünür. Çünkü sıfırın boşluğu veya hiçliği çağrıştıran özelliği, anlam taşıyıcı yapıya belirsizlik yüklemiştir. Çünkü yapının varlık nedeni, yapıda içkin değildir ve yapıyı çözümlemede ihtiyaç duyulan sabit ölçüt ortadan kaldırılmış, böylece anlamın kendisi yok edilmiştir..."
"ÖZETLENEBİLEN ŞEY ÖLMÜŞTÜR..."
-" Paul Valery, “Özetlenebilen şey ölmüştür” der. Bu özlü söz, giriştiğimiz işin zorluk derecesini idrak etmemize yarıyor. Söz konusu zorluğa önümüzde duran tezin, zihnin gerçekleştirdiği işlemle o işlemi açıklama çabasının aynı şey olamayacağı iddiasını da eklemek gerekiyor. O halde, bu işe nereden başlamalı? Nereden başlarsak başlayalım, şunu kesinkes biliyoruz: Zihindeki işlem, bilinç düzeyinde takip ediliyor olsa bile, takip edildiği biçimiyle aktarılamamış. Biz okuyucu olarak bu tezi aktarıldığı biçimiyle algılayamıyor, zihinde işleyemiyoruz; işleyemediğimiz gibi aktaramıyoruz da. O halde doğru soru ‘Nereden başlamalı?’ değil, ‘Ne yapmalı?’
"İNSAN ve ŞEY'LERİN YALIN HÂLİ..."
-" Harf, sesle mevcudiyet kazanır. Kendisini vücuda getiren ses, genel geçer kabulün tersine harfin bir anlam taşıdığına işaret eder. Harf, anlamını sesten alır. Bize pek tanıdık gelmeyen bu iddiayı bir adım daha ileri taşımak da mümkün: Harf, anlamın en yalın halidir. İnsan ile harf arasında örülen duvar, harfin en yalın anlam katmanında bulunma özelliğinden ileri gelir. Çünkü insan, gerçekte hem harflerin, hem de şey’lerin yalın haline yabancıdır. Bir "şey"i tanımaya başlamamız, o "şey"in ancak yalın halinden uzaklaşmasıyla, üzerine bir şeyler örtmesiyle imkân dâhiline girer. Çünkü zihin böyle işler, bu işleyiş biçimiyle de insan ile "şey"ler arasındaki ilişkiyi belirler..."
"TEK BAŞINA, HARFLER..."
-" Tek başına bir şey ifade etmiyor gibi görünen harfleri hep sevimli bulmuşumdur. Harflerin böylesi gizemli halleri, bana, her nedense insanın tükenmeyen yalnızlığını, varoluştan gelen yoksunluğunu, tatmin olmazlığını hatırlatır. Harf ve insan; hiçliğin ürküntüsünün sınırlarını çizdiği koruma çemberinde birbirlerine tutunarak varlık alanlarına damga çakan iki varlık. İnsan, anlamları seslerinde içkin harfleri bir araya getirerek kendini ifade edebilir ancak. İfade etme, kendini gerçekleştirme. Harfler, kendini gerçekleştiren insanın ayaklarına imkânlarını sunabildiği ölçüde yer edinir, varlığa gelir..."
Reklam
"SIFIR: İNSANLIK İÇİN BÜYÜK BİR HATA!.."
- " Üzerine düşündüğümüz olgu zihin ise, düşünce edimine başlamak için elimizde başka bir verinin olması zorunludur. Soru şudur: Bu veri ne olmalıdır? Söz konusu veri, mesela, “bir” olabilir mi? Düşünmenin başlangıç noktası ve bunun başka düzleme aktarılabilme özelliği göz önüne alındığında “bir” uygun bir veri gibi görünüyor. Çünkü sayı
Türkçeye bu seviyede bir anlam yüklememiz bir hamasetin ürünü değildir. Türkçe, teknik ve sistematik bir tutarlığa sahiptir. Derinlik seviyesi, derinleştikçe hayret edilen çok boyutlu bir alanı kapsar. Basit ve kabaca örnekler üzerinden; gramatik tutarlılığı, uzun sesli bulundurmamasıyla; sistematiği, boşluksuz olmasıyla -ki Orhun Yazıtları’nda boşluk kullanılmaz, boşluğu temsilen bir karakter kullanılır-; derinliği de yalın olmasıyla açıklanabilir.
Sayfa 12