Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Safiye Sultan

Nazım Tektaş

Safiye Sultan Sözleri ve Alıntıları

Safiye Sultan sözleri ve alıntılarını, Safiye Sultan kitap alıntılarını, Safiye Sultan en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Onun yerine düşünebilmemiz mümkün değil, neler hissettiğini tahmine çalışabiliriz. Giyim kuşam farkından, dilinden ve töresinden, dağlarına ovalarına kadar her şeyiyle yabancısı olduğu bir iklime hiç te hazırlıklı olmadan ve tabii irade dışı bir giriş, vaziyete göre de ebedi çıkış yok. Kime, nereye niçin götürülüyor, akıbeti ne olacak? On üç yaşında bir nazenin için acınacak kader! Ve bu kader, onu öyle bir yoğuracak ki! İlerleyen yıllarda o kendini tanıyamayacak, biz şimdiki duygularımızın ne kadar yersiz olduğunu görüp hayıflanacağız.
Safiye Sultan'ı seyrederken öfkelenmek Türk gönlüne uyar, ama bu kadına, yaşadıklarından ötürü acımak da kabil. Tamamen Osmanlı Türkü gibi olup, eski vatanlarına, kavimdaşlarına hiç yüz vermeyenler yerilir vefasız oldukları için. Bunun aksi istikamette davrananlara da hainmiş gibi bakılır; Safiye'yi nereye oturtalım?
Reklam
Kira, piyasadan tırtılsız akçeleri toplayıp tırtıllı hâle getirdi, yani parayı yonttu, gramajını düşürdü. Bu paralar askere maaş olarak dağıtıldı. Eksik akçe alış verişlerde "tam" yerine esnafa veriliyor, esnaf almak istemiyordu. Asker, elindeki geçmez akçeden bîzar olup, bunun sorumlusunu bulup cezalandırmak istedi. Kimin yaptığı biliniyordu. Sipahiler Sadaret Kaymakamı Halil Paşa'nın huzuruna çıkıp, Ester Kira'nın kellesini istediler.
İster Şehzade ister Padişah haremi olsun, birçok genç ve güzel kız barınır oralarda. Kimi geldiği gibi kalır adını sanını duyuramaz bir adım ötesine, kimi de başladığı gün haykırır yarınların ötelerine. Bir Hürrem Sultan geldi geçti, sesi hâlâ çınlar İstanbul'un kalbinin birkaç köşesinde; Haseki semtinde adı ve eserleri, Süleymaniye'de türbesi var. Nurbanu Sultan bazı hususlarda aratmadı Hürrem'i, onu da bir miktar seyredeceğiz Safiye Sultan'ın üzerine düşen gölgesinde.
Dalgalar kabarır iner, yürekler şişer heyecanla, herkes dinince ve dilince yalvarır yolun sağ selâmet sona ermesi için. Herkesi kavuşacağı birileri bir şeyleri var, kimsenin aksi bir şey görmeye hevesi yok.
Unutmamak gereken birçok husus vardır, fakat en önemlisi padişahların da aynen başka insanlar gibi olduğudur. Bütün duyguları, algıları, sevinme ve acıma hisleriyle bir padişah da bir başka insan gibidir, onlar da evlât ve kardeş acısı yaşarlar, onlar da ağlar hem de kendilerinden olana yabancıların ağlamasında daha fazla:
Reklam
Bu İbrahim Paşa, devamlı iyi görünür, buna gayret eder, gerçekte yapmacık, hilekâr ve sinsi bir şahsiyettir.
Rüşvetle işbaşına gelenler makamlarını sevimsizleştirmişti. Öyle memurlar vardı ki, bunların birbirine davranışlarında yardımlaşma, dayanışma değil, ancak rakip ülkelerin birbirine kuyu kazmaları gibi davranışlar görülebiliyordu. Makamlar hak edenlerin değil, gereğini uygulayanların elindeydi. Devletin kökleri hastalığı kapmış, hızlı bir biçimde yukarılara doğru çıkan çürüme emareleri herkes tarafından görülebilecek açıklıkta idi.
O gece kardeşlerinden on dokuz şehzadeyi, hiçbir günahları olmadığı hâlde, validelerinin kucağından aldırmış, gaddarca boğdurmuştu. Masum şehzadeler hiç kimsenin merhametini çekmi- yordu. Çiçekli kadife giysileriyle, ufak atlas kabartma takkeleriyle bolluk içinde büyüyen yavrucuklar birer birer boğulurken bedbaht validelerinin gözyaşları ve feryatları kaatillerin acıma duygularını uyandırmıyordu
Dinde zorlama yoktur, bu bir İslâmi kural, ama Müslüman Türk, sarayına, haremine aldığı kimseler için durum farklı. Buna zorlama dahi denmez, telkin demek daha münasip. Şehzade ile hayatı paylaşacağı düşünülen birine din telkininde bulunmak kadar tabii ne olabilir?
Reklam
Her mevzu geldiğinde tekrarlanması bıktırıcıdır, tekrarlanmayınca da olmuyor. Birden fazla şehzade hayatta bulunduğu zaman, ya devletin toprağı ya kozlar paylaşılacak, şimdiye kadar bunun çaresi, daha iyi bir yolu bulunup tatbik edilemedi. Hiçbir padişah da, daha az telefat verilmesi için zevkinden fedakârlık etmemiştir, bunu da belirtelim.
Padişah iyi niyetli dirayetsiz, memleketin nereye sürüklendiğini görmesi için etrafını alevlerin sarmasını beklemişti. Valideye itaat bir evlât için elbette vazifedir, lakin milyonlarca validenin mesuliyetini omuzlamış biri, bunun ölçüsünü ayarlamayı bilmeliydi. Adaletin timsali olan bir devletin, adalet dağıtıcıları dahi satın aldığı makamda iş görüyorsa, bundan hayırlı bir netice beklenir mi? Gerçi isyan edenler haklıdır denemez, ama bu apayrı bir konu ve biz şimdi onların isyanına zemin hazırlayanları yargılamaktayız.
Osmanlı Padişahı, fethini gerçekleştirmemiş olsa da ayak bastığı yer Türk toprağı sayılmaz mı?
Bir yandan Sinan Paşa, diğer yandan onun oğlu Mehmet Paşa devletin itibarını ayaklar altına almışlar cephelerde, on binlerce askerin şehit düşmesine, savaşın kaybına sebep olmuşlardı. Bütün eksileriyle Sinan Paşa tartılıyor İbrahim Paşa'nın terazisinde, oturtulduğu kefe yerden kalkmıyor. Bir diğer kefeye kendini koyan Bosnalı Damat İbrahim Paşa, kayın validesi Safiye Sultan'ı da yanına alıyor, hesap meydanda! Hülasa, bütün müsbet tesirler İbrahim Paşa'nın sadrazam olmasından yana, karşısında bir tek menfi varsa o da Sinan Paşa'dır.
Osmanlı Devlet erkânı içinde çıkar ilişkisi olmayanlar bilir ki Koca Sinan Paşa'nın kârından ziyade zararı var, lâkin yine de ondan tamamen vazgeçilemiyor. Ferhat Paşa dört dörtlük bir sadrazam değildi, noksanları tartılsa Sinan Paşa ondan çok ağır çeker, sırf adam ayarlama- yı bilmesi ve servetini gerekli kişilerle paylaş- ması onu üste çıkarıyor.
88 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.