Fakir bir kadın olan annem asla nesne almazdı, sembol satın alırdı. Salonun baş köşesine koyacağı biçimsiz şeyler satın almak için para biriktirirdi. Satın aldığı şeyler fabrika yapımı olur ve onun madde imkânlarını zorlardı. Aldığı şeyi her şeyden bağımsız olarak görebilseydi, asla onun için para harcamazdı aslında. Ama göremezdi işte, aldığı şeye hayran kalmaları için sürükleyerek getirdiği komşular da göremezdi. Komşular o parayı biriktirmek için gösterilmiş gayrete hayran kalırdı. Aldığı şeyin bedeline hayran kalırlardı. Ama her şeyin ötesinde anneme hayran kalırlardı; başarılı bir alışveriş yapmıştı.
Biliyorum ki annem birkaç parça el işçiliği mobilyadan müteşekkil mutfağında oturduğunda içi kararır ve sosyal statüsünün düşüklüğü gözüne batardı. Elinde porselen bir fincan ve dışarıdan alınma kurabiyelerle o korkunç salonunda oturduğu zamansa kendini bir Leydi gibi hissederdi. Hiç görülmeyen ama zar zor elde edilmiş nesnelerle dolu salon bir fantezi odası, yansıtıcı bir aynaydı.
(...) bugünlerde kimin saatlerce kitap okumak için vakti var ki, diye sorabilirsiniz. Yanıt, kim okumak isterse onun, olmalı.
Okur önce bir kitap almalı, sonra da kitabın temposunu yakalamalı. O noktada saat durur.