Birkaç sene önce Bosna-Hersek'e gitmek nasip oldu, bir yarı Boşnak olarak ülkede gezerken özenle korunan izlerini gördükçe önbilgilerimin de katkısıyla savaşın gerçekliği ve yaşananlar kafamda iyice vücut bulmaya başlamıştı. Saraybosna Blues'u okuduğumda da kafamda canlanan olayların, insanların sesini buldum adeta. Şehri savaştan arınmış haliyle görmek nasip oldu ancak kitap bana savaşın sesini duyurdu. Öyküler, şiirler ve denemelerden oluşan Saraybosna Blues, insanı savaş zamanı Saraybosna'sına götürüyor. Yazar yaşananları ekstra acı sosuyla değil zaten yeterince acı içeren yalınlığı ve kabullenmişliğiyle anlatıyor. Bu kabullenmişlik, kimsenin bir şeyi düzeltemeyeceğine dair hissettikleri umutsuzluğun metinlere yansıması insanı acıya bulanmış cümlelerden daha fazla etkiliyor.
(Bu arada kitap çok hızlı okunuyor ancak ben 41 gün önce başlayıp başladığımı unuttuğum için 41 günde okumuşum gibi görünüyor. )