2021 Ocak - Şubat - Mart

Science+Nature Dergisi - Sayı 2

Science+Nature Dergisi

Science+Nature Dergisi - Sayı 2 Quotes

You can find Science+Nature Dergisi - Sayı 2 quotes, Science+Nature Dergisi - Sayı 2 book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
DÜNYA’NIN EN ÜNLÜ TELESKOBU 30 YAŞINDA! Nisan 1990’da, uzay mekiği Discovery çok önemli bir görevle fırlatıldı: Hubble Uzay Teleskobu’nu Dünya’nın 560 kilometre yukarısındaki yörüngeye yerleştirmek. Bu otobüs büyüklüğündeki teleskobu uzaya yerleştiren astronomlar, Hubble’ın galaksileri, yıldızları ve evrenin diğer harikalarını daha net görmelerine izin vereceğini düşünüyordu. Haklı çıktılar. Hubble Uzay Teleskobu büyük bir başarı hikayesi yazdı. Sadece beş yıl çalışacak şekilde inşa edilen “uzaydaki göz” 6 milyar kilometre yol kat etti, 1,3 milyondan fazla net görüntü çekti ve 4.000 astronomun 15.000 keşif yapmasına yardımcı oldu. 13,4 milyar ışık yılı uzaktaki galaksilerden gelen ışığı toplayabilen Hubble’dan daha ötesini hiçbir teleskop görebilmiş değil (ışık yılı, ışığın bir yılda kat ettiği mesafedir). NASA, 2020 yılı boyunca çeşitli etkinliklerle Hubble’ın 30. doğum gününü kutladı.
ESKİ DÜŞÜNCELERİN DEĞİŞİMİ Bazı keşifler, dinozorlar hakkında edinmiş olduğumuz fikirleri altüst edebiliyor. Nispeten yakın zamana kadar, dinozorların, modern timsahlar ve kertenkeleler gibi pullu canavarlar olduğu ve çoğunlukla donuk renkte oldukları düşünülüyordu. Ancak 1996 yılında, Çinli paleontologlar, hayvanın kuşlarınkine benzer tüylerle kaplı olduğunu açıkça gösteren, soluk, bulanık bir çerçeve ile çevrili bir fosil buldu. Sinosauropteryx bulunan tamamen tüylü ilk dinozordu. Bilim insanları kısa bir süre sonra, şaşırtıcı deri renklerine sahip daha fazla dinozor kalıntısı buldu. Yutyrannus huali olarak bilinen, 125 milyon yıl önce yaşamış ve yedi metre büyüklüğünde bir tyrannosaur da bunların arasında. Görünen o ki, tüylü dinozorlar oldukça yaygındı. Hatta T. rex gibi devlerin bile bedenlerinin bir kısmı tüylerle kaplıydı. Bilim insanları şimdi dinozorların görünüşlerini ve davranışlarını modern kuşlarla da karşılaştırıyor. Kuşlar tüylerini sadece uçmak için değil, çiftleşecek eş bulmak amacıyla da kullanıyor. Dinozorların neden tüyleri olduğunu belki de hiç öğrenemeyeceğiz ancak bunları uçmak için kullanmadıkları kesin. Büyük ihtimalle bedenlerini sıcak tutmak için evrimleşti veya hızlı koşarken denge sağlamak için kullanıyorlardı. Gerçek ne olursa olsun, yumuşak tüylerle kaplı bir Velociraptor büyük ihtimalle daha az korkunç görünürdü.
Reklam
Tek bir gezegen Muhtemelen gezegenimizin dışarıdan bakınca neye benzediğini biliyorsun, ancak ilk astronotlar yörüngeye çıkana kadar, hiç kimse Dünya’yı uzaydan görmemişti. Aralık 1972’de Apollo 17’nin mürettebatı Ay’a giderken parlak mavi gezegenimizin ünlü fotoğrafını çekti. “Mavi Bilye” olarak bilinen bu çarpıcı görüntü, insanlara Dünya’nın gerçekte ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi. Uzayın boş genişliğinde, bu küçük gezegen bizim için her şey. Kısacası, elimizde bir “Gezegen B” yok!
İLK KEŞİFLER İlk dinozorlar 1800’lerin başında İngiltere’de bulundu. Dev kertenkeleler oldukları düşünülüyordu, ancak Londra’daki Doğa Tarihi Müzesi’nin açılmasını sağlayan Richard Owen, bu kemiklerde farklı bir şey daha gördü. 1842’de, bunların yalnızca büyük kertenkeleler değil, kendi başlarına yeni bir hayvan grubu olduğunu açıkladı. Onlara devasa boyutları ve vahşi görünümleri nedeniyle “dinozor” adını verdi. Bu sözcük, eski Yunancada “korkunç kertenkeleler” anlamına geliyor. İlk keşiflerin çoğu, kendi kendini yetiştirmiş bir fosil avcısı olan Mary Anning adlı genç bir kadın tarafından yapıldı. Anning, ilk dinozor örneklerini henüz 12 yaşındayken bulmuştu. Ancak o dönemde İngiltere’de işçi sınıfından bir kadının bilimsel bir duyuru yapmasına izin verilmiyordu, bu yüzden dinozor araştırmalarına yaptığı büyük katkı bugün hâlâ gölgede kalmış durumda.
GELECEĞİMİZ TEHDİT ALTINDA Dünya gezegeninin tarihi boyunca, beş kitlesel yok oluş yaşandı. Bunlar, türlerin çeşitliliğinin jeolojik açıdan kısa bir süre içinde feci bir şekilde azaldığı dönemler. En ünlüsü 65,5 milyon yıl önce dinozorları öldüren ani şok. Bugün doğa koruyucularının, insanların bir yok oluş krizini tetiklediğini söylemesine neden olacak kadar çok sayıda tür, sonsuza dek yok oluyor. Altıncı kitlesel yok oluş, korkunç bir biyolojik çeşitlilik (farklı yaşam türlerinin çeşitliliği) kaybına neden oluyor. Dünya Vahşi Yaşam Fonu’nun kısa bir süre önce yayınladığı Yaşayan Gezegen Raporu’na göre, Dünya’daki vahşi yaşam nüfusunun yarısından fazlası 1970 ile 2014 yılları arasında ortadan kayboldu. Bu olaylar, kendi geleceğimizi de tehdit ediyor. Sonuçta, içtiğimiz her damla, yediğimiz her lokma, aldığımız her nefes ve yaptığımız her şey için doğaya bağımlıyız. Bazen Dünya felakete doğru yol alıyormuş gibi geliyor ancak bugünkü durum çok kötü değil. Attenborough, felaketi önlemek için hâlâ çok geç olmadığını söylüyor. Gezegenimizdeki Yaşam belgeselinde, bu gezegendeki insan nüfusunun davranışını değiştirebileceğini düşündüğü dört yolu ortaya koyuyor.
3 BOYUTLU BİR BULMACA Bir dinozoru yeniden inşa etmek, neye benzediğini ve canlıyken nasıl davrandığını görmek, çok zor bir iştir. Uzun süre önce ölmüş hayvanların kemikleri ve dişleri, paleontologlara (fosilleri inceleyen bilim insanları), hayvanın türü, büyüklüğü ve beslenmesi hakkında çok şey söyleyebiliyor. Bununla birlikte, rengi,
Reklam
DENİZANASININ BEYNİ YOKSA, NASIL HAREKET EDİYOR? Denizanasının insan gibi bir beyne sahip olmadığı doğrudur. Bunun yerine, vücudu boyunca uzanan; ısı, ışık ve dokunma gibi şeyleri algılayan basit bir sinir ağı var. Bu sinirlerin otomatik refleksleri bulunuyor, yani denizanasının düşünmesine gerek kalmadan tepki veriyorlar. Bu tepkiler, elini sıcak bir şeye dokundurduğunda hiç düşünmeden geri çekmene benziyor. Denizanaları çoğunlukla okyanusta sürükleniyor ve karşılaştıkları şeylere tepki veriyor. Bazı türler, hayvanın tehlikeli bir canlıya mı zararsız bir denizanasına mı çarptığını algılayan ve buna göre tepki veren daha karmaşık bir sinir ağına sahip. Beyni olmayan bir hayvan için bu oldukça gelişmiş bir davranış. Avına saldırmak ya da kendini savunmak söz konusu olduğunda, denizanası dokunaçlarındaki iğneli hücreleri kullanıyor. Bu hücreler, bir şeye dokunduklarında otomatik olarak tetikleniyor ve yiyecekleri yakalamalarına yardımcı olan zehir dolu bir zıpkın fırlatıyor. Ancak tüm denizanalarında bu iğneli hücreler bulunmuyor. Bazıları bunun yerine küçük alglerle besleniyor. Bu basit yaşam formu oldukça başarılı. Denizanaları 700 milyon yıldan fazla bir süredir varlığını sürdürüyor ve günümüzde sayıları ve çeşitleri artıyor.
Sayfa 122Kitabı okudu
FÜTÜROLOJİ Bilim, geleceği görmemizi sağlayabilir mi? Geleceği doğru bir şekilde tahmin edebilmek kulağa fantastik geliyor, ancak fütüroloji (teknolojik gelişmeleri ve çevre trendlerini tahmin etmek) gerçekten var olan bir alan. Fütüroloji, kristal küre veya kahve falından farklı olarak, gelişmeleri tahmin etmek için bilimsel verileri
Sayfa 108Kitabı okudu
İNSAN, TEK YALAN SÖYLEYEN CANLI DEĞİL Bu doğru. Gezegendeki tek yalancılar insanlar değil. Çevremizdeki yaratıklar, hayatta kalmak için sözlü ve görsel ipuçlarını kullanarak rakiplerini kandırıyorlar. Örneğin, mavi alakargaların, yakınlarda bir yırtıcı hayvan olmasa bile bir şahinin yaklaştığını gösteren bir alarm çığlığı attığı biliniyor. Diğer kuşlar panik içinde kanat çırparak uzaklaşırken mavi alakargalar kurtçukları özgürce yiyor. Sincaplar, hayvanlar aleminin en büyük hilecileri arasında. Kuzey Amerika’da gri sincaplar fındıklarını sakladıkları yer hakkında yalan söylerler. Gerçek yerine gömmeden önce birkaç yere bırakıyormuş gibi yapıyorlar. Böceklerin bile yalan söyleyebildiği biliniyor. Bazı güveler, zehirli kaplan güvesi sesini taklit ediyor. Bu ses, onları gece avcılardan korumaya yardımcı oluyor.
EN TEHLİKELİ HAYVAN HANGİSİ? Sivrisineklerin kendisi ölümcül değildir, ancak mikroskobik zararlılar taşıyabilirler. Sıtma, Plasmodium adlı küçük bir canlıdan kaynaklanan bir hastalıktır. Belirli bir dişi sivrisinek türü kanımızı içtiğinde, Plasmodium insanlara geçer. Dünya çapında her yıl yüz binlerce ölüme neden olan sıtma, sivrisinekleri en tehlikeli hayvan haline getiriyor.
Sayfa 120Kitabı okudu
22 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.