Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

2019 Kasım

Şebnem Dergisi - Sayı 177

Şebnem Dergisi

Şebnem Dergisi - Sayı 177 Hakkında

Şebnem Dergisi - Sayı 177 konusu, istatistikler, fiyatları ve daha fazlası burada.
0/10
0 Kişi
4
Okunma
Beğeni
315
Görüntülenme

Hakkında

Bu ay, yine gündemde pek çok hâdisenin bulunduğu bir hengâmda dergimizi hazırladık. Bunlardan ilki, İstanbul’da, 26 Eylül 2019 tarihinde, 13:59’da 5,8 şiddetinde meydana gelen bir depremdi. Güpegündüz büyük sallantı, insanları ciddi bir paniğe sevk etti. Kimi hemen sevdiklerini aradı, kimi bir an önce evlatlarının yanına gitmek üzere yola çıktı, kimi daha büyük bir korku ile kendisini dışarıya attı. O geceyi ve takip eden birkaç günü dışarıda geçirdi. Kısacası, can tatlıydı. Ama hayatın bir gerçeği var: Ölüm… Ne kadar kaçarsak kaçalım, bir gün muhakkak karşımıza çıkacak… O yüzden kendimizi depreme hazırladığımız kadar, belki ondan daha öte ölüme hazırlamak şart!.. Depremin ne zaman geleceği, geldiğinde bize tesir edip etmeyeceği belli değil! Ama ölüm hepimize gelecek. Bundan kaçış yok. Diğer önemli mesele de, îman sahibi olmak… Mü’min olduktan sonra, ölümün hangi şartlar altında ve hangi vasıtayla geldiği çok mühim değil! Ama kalpte deprem olmuş ve fay hatları; bizim inanç, ahlâk ve düşünce dünyamızı enkaza dönüştürmüşse, o zaman yaşamaya devam etsek de beyhûde… Canlı bir cenaze hükmündeyiz, demektir. Öldükten sonra bile yaşamak varken, daha nefes alıp verdiğimiz halde kendimize, insanlığa faydası olmayan bir ceset hâline dönmüşsek, ne acı!.. İnsanın önce kendisine, sonra yaşadığı topluma ve kâinâta hayrı dokunduğunda, o artık “mükerrem bir insan” hâline gelir. O aynı zamanda eşref-i mahlûkâttır. Ama insan, yine aynı sıralama ile kendisine, toplumuna, insanlığa ve kâinâta zararlı bir varlığa dönüşmüşse, bu sefer de “esfel-i sâfilîn’e: aşağıların aşağısına” dönüşmüş demektir. İşte hem kendi toplumumuzu, hem de insanlığı tehdit eden en büyük belâlardan birisi, terördür. Bugün İslâm Âlemi, terörle yaftalanır oldu. Ancak ne tuhaf bir çelişkidir ki, terörden en çok zarar görenler onlar ve en çok terörle anılanlar da onlar… Bu ne yaman bir hâldir ki, rahmet dini olan İslâm bünyesinde, yaban eller vasıtasıyla atılan tohumlar, nâdân ve ahmak kişilerce hasat ediliyor ve burada yetiştirilen “fide”ler, bir mankurt mantığıyla kendi toplumlarına düşman hâle getiriliyor. Böylece hem insanları, hem toplumu yok edecek; üstelik İslâm Dini’ne leke sürecek bir “kullanışlı” ve düşmanca bir gayret ortaya konuyor. İşte buna hep birden karşı durmak lâzım… İslâm’ı kirletenlere, canımızdan canlar çalmaya çalışanlara müsaade etmemek lâzım! Sürümüzden kuzu kaptırmamak, gerektiğinde etrafımızda dolaşan kurt ve çakallara dersini vermek lâzım… Tam da bu vesileyle, Türkiye, Ekim ayının 9’unda, sınır başımızda yerleştirilen bir terör devletine amansız bir saldırı başlattı. Kısa zamanda büyük başarılar ortaya koyan bu harekât, masada gerçekleştirilen bir anlaşmayla perçinlendi. Böylece Türkiye’nin haklılığı ve gücü, dost-düşman herkes tarafından itiraf edilmiş oldu. Hoş; bu çetin günler, kimin dost, kimin düşman olduğunun ortaya çıktığı büyük fırsatlar da vermektedir, bu da ayrı bir mesele… Böyle yoğun bir gündem içinde, biz de dergimizde “âlemlere rahmet” olarak gönderilmiş Hak Nebî’yi ve O’nun şefkat toprağı Medîne-i Münevvere’yi işlemeye çalıştık. Karınca misali, adım adım da olsa, istikametimiz belli… Tarafımız da belli olsun. Biz, rahmet dininin rahmet elçileriyiz. Yeryüzünü îmar ve ıslâha gönderildik. Allâh’ın kuluyuz, sadece O’ndan korkar ve sadece O’na boyun eğeriz, vesselâm…
Tahmini Okuma Süresi: 1 sa. 8 dk.Sayfa Sayısı: 40Basım Tarihi: Kasım 2019Yayınevi: Erkam Yayınları
Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak
Reklam

Yazar Hakkında

Şebnem Dergisi
Şebnem DergisiYazar · 21 kitap
Karanlık bir gecenin en karanlık zamanında, beyaz duvarların arasında, uykunun dünya turuna çıktığı bir sırada başladı her şey. Hep dertlerle, hastalıklarla, kederle kaçan uyku; bu sefer farklı nedenle terki diyar eğlemişti bedeni. Kendi özüyle, batı edebiyatı arasında bir yol bulmaya çalışan edebiyatımız gibi, taklit ve özgünlük, dün ve yarın, doğu ve batı arasında kalmış, kendine bir yol arayan gençlerin parlayan dimağlarıydı uykuları kaçıran. Henüz tecrübe denilen ve düşünceleri kısıtlayan prangalara mahkûm olmamış, yeniliğin izinde gençlerin sesiydi düşünceleri değiştiren. Artık kalem ve kelam gençlere geçmeliydi. Kendi seslerini duyurabilmeliydiler,duyurabilmeliydik. Bunun için, hayatın vazgeçilmez bir parçası olmuş, yokluğunda insanın içindeki trafik lambalarını kesen internetti aranan ortam. Ve henüz emekleme aşamasında olan sanal dergiydi mekân. Evet, bir dergi çıkarılacaktı ve bu, sanal dergi olacaktı. Maddi bir beklenti içinde olmadan, okura masrafsız erişmeydi maksat. Üç beş kişinin bir araya gelip, devletler kurup devletler yıktığı, cihanı 7defa baştan sona fethettiği, bununla da yetinmeyip samanyoluna çıktığı bir zaman diliminde; belki cılız, bir o kadar mütevazı bir ses yansıyordu semaya. Adı Lisan-ı Aşk oluyordu. Aşkla söylüyor, aşkla çalışıyor ve aşkla dile geliyorlardı. Onların dile gelişi değil aşkın dile gelişiydi bu. Aşkın lisanıydı, Lisan-ı Aşk’tı. Size gelene kadar bu süreç acemi ruhun teriyle yoğrulmuştu ve yoğrulacaktı. Hayatın her alanında yaşanan kavramlar karmaşası, bu süreçte de kendisini göstermişti. Geriye dönüp bakıldığında bir menderesi andırıyordu süreç. Zik zaklarla, git gellerle doluydu. Ve hiç görmediği bir denize akıyordu; okura akıyordu. Kış kapıdaydı geceler uzuyordu ancak zaman daralıyordu. Geceler hızla gündüze karışıyor, takvimler sonbahar yapraklarına eşlik ediyordu toprağa düşerken. Ve saatlerce mesai harcanıyordu farklı şehirlerde farklı pencerelerin önünde. Geceler fikir fırtınalarıyla sallanıyordu. Derken kronometre sıfırlanmış ve son takvim yaprağı toprağa düşmüştü. Aylar süren çalışmalar okurla buluşacaktı. Karşınıza çıkacaktı. Okurla buluşacak olmanın sevinci ve tüm hazırlıkların tamamlanması stresi birbirine karışmış bir halde, an tamam oldu. Lisan-ı Aşk sayfalarını açtı. Bu süreçte gecesini gündüzüne katarak işin mutfağında kalan Teknik Ekibimiz, Vahap Ayzet, Betül Aydın, Erdinç Salar’a, Yazarlarımız, Ali Aslan, Abdurrahman Solak, Betül Aydın, Burak Deveci, Burak Eren, Cemaliye Başer, Çağrı Ünüvar , Hüseyin Oruç,Kübranur Özata, Mahmut Şen, Rabia Harmancı, Salim Değirmenci, Tansu Karip , Umut Işıklı, Vahap Ayzet, Yusuf Ömer Arıcı’ya, Hukuk Danışmanlarımız, Burak Deveci, Ramazan Yüksekkaya, Sami Sağ’a, Mali Danışmanımız, Emine Dumlu’ya, sürece katkı veren, Ömür Ali Aşan, Volkan Koç, Emre Pala, Barış Alp, İbrahim Baran, Meltem Acır, Süleyman Kalkan ve Zeynel Bozkurt hocamıza teşekkürü bir borç biliyorum. Emeği geçen herkesin, emeğine sağlık. Faydalı olması dileğiyle.