Papatya'm öykü üzerine yapacağı konuşmasına başlamış. Aynı fotoğraflarındaki gibi. Beyaz, duru bir ten, yeşil gözler, sarı kıvırcık saçlar. Ne de güzel anlatıyor, tane tane. Kaç saat geçiyor bilemiyorum. Bildiğim tek şey sabaha kadar anlatsa gözümü bile kırpmadan dinlerim onu.
Söyleşi bitince, oturduğu masanın etrafını sarıyor dostları. Aldıkları kitapları imzalatıyor, fotoğraf çektiriyorlar.
Olduğum yerde kalakalıyorum. Yanına gitmek kendimi tanıtmak istiyorum ama nedenini bilmediğim güçlü bir his “dur” diyor, “zamanı değil.” İşte o an imzaladığı kitabın kapağını kapatarak başını kaldırıyor Papatya'm ve göz göze geliyoruz.