Başından sonuna kadar bir solukta okuyup bitirdiğim sonunda da beni oldukça şaşırtan bir psikogerilim kitabı!
Goodreads’in 2019 yılı en iyi gerilim romanı seçilmesine şaşırmamalı.. Yazar olayların örüntüsünü o kadar güzel işlemiş öyle güzel diri tutmuş ki sürekli bir iz peşindesiniz ve tam “buldum kesin suçlu bu” dediğiniz anda bam! inanılmaz derecede şaşırtıcı başka bir sonuçla karşılaşıyorsunuz.
Alicia 33 yaşında, duygularını -kendi içinde- yoğun yaşayan, kocasına deli gibi aşık olan başarılı bir ressam.. Bir gün eşi Gabriel başından vurulur ve o günden beri -tam 6 yıl boyunca- hiç konuşmaz. Nedeni, niçini araştırılırken bütün deliller kendisini gösterdiği için kocasını öldürdüğü şüphesiyle tutuklanır ama akli dengesinde sorunlar olduğu için akıl hastanesine yatırılır. Theo ise Alicia’yı bulunduğu bu durumdan kurtarmaya, onu konuşturmaya çalışan bir psikoterapisttir.
Kitapta bir çok duygu oldukça güzel anlatılmış; sevme, sevilme, güven-çıkar ilişkileri, şüpheler, paranoyalar, aldatılmalar, zayıflıklar… hem Alicia’nın gözünden -onun günlüklerinden- hem psikoterapist Theo’nun gözünden okuyoruz. Kitapta yer yer Freud’dan, bazı duyguların durumuna göre de ünlü yazarların sözlerinden, bazen de mitolojik karakterler üzerinden alıntılar mevcut.. Bazen bazı cümleleri okurken ‘Acaba ben olsaydım ne yapardım?’ diye sorgulatıyor insana..
Alicia gerçekten deli midir, kocasını öldürmüş müdür? Suçlu kimdir? Theo başarılı olacak mı? Ben çok sevdim, gerilim seviyorsanız muhakkak şans verin.
Güzel okumalar :)