Sahabe Muaz b. Hişam, babasından, Katade Enes'den şöyle rivayet etmiştir:
"Rasulullah (s.a.v.) güzel kokusu ile tanınırdı. Rasulullah güzel idi. Kokusu da hoş idi. Bununla beraber kokuyu severdi.Cismi nazif, kokusu latif idi. Koku sürünsün sürünmesin, teni en güzel kokulardan ala kokardı. Bir kimse onunla el sıkışsa bütün gün onun temiz kokusunu duyardı ve mübarek eliyle bir çocuğun başını meshetse, rahiya-i tayyibesiyle o çocuk, sair çocuklar arasında malum olur idi."
Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifasın sen
Muazzam bir sehâsın sen, dilersen rûnümâsın sen
Habib-i Kibriya'sın sen, Muhammed Mustafa'sın sen
Cemalinle ferah-nâk et ki yandım ya Rasulullah
Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
Gönül hûn oldu şevkinden boyandım ya Rasulullah
Nasıl bilmem bu nîrâna dayandım ya Rasulullah
Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Rasulullah
Cemalinle ferah-nâk et ki yandım ya Rasulullah
Baş efendimiz, görüntümüz,
Sahnemiz, perdemiz
Eğer dualanmasaydı sesimiz
Eğer yaradandan o güzel ağız
Açık ve seçik dilemesiydi demeseydi
'Allah Sesinizi Mağrıptan Maşrıka Kadar Duyursun' Düşünmezdim üzerinde
Binmezdim deli deli koşan küheylana
Bildim Sensin Sen Sen
Diri Diri Diri Şahım
Diri Şahım Diri Diri
Dirilt Alemi Alemi Alemi Alemi
Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o mâ'sûma bütün bir beşeriyet...
Yâ Rab, bizi Mahşer'de bu ikrâr ile haşret...
Kutlu yolun önünde, kutlu peygamber durur. O'nun açtığı yolda yürüyen şair, diğer arayıcılar gibi özlediği denize ulaşır. Na't, bu sevincin türküsüdür. Yine, hep ufukları gözleyendir şair. Kendine kanat çırptıracak olan duygu da yine sevgi ve özleyiştir. Bu anlamda şiir, asıl kutlu anlamını yine na't ile kazanır...
Efendim'e vermek için
yirmi yedimden gül aldım
yirmi yetimden gül
bir bilseniz Efendim
için için ateşe verdim kendimi
ah beni hangi vadiler istedi gitmedim
kıskandım da ne oldu hayattan kendimi.
ah Efendim, sorar durur can;
nasıl bir sondur bu,
kaçtıkça yakınlaşan
kaçtıkça yakınlaşan...
derdimi anlattım Efendim
derdimi anlattım, sözü yormadan.
oturup dua ettim, yalvardım;
akıl, git başımdan...