Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şeyh Bedreddin Varidat

İsmet Zeki Eyüboğlu

Şeyh Bedreddin Varidat Gönderileri

Şeyh Bedreddin Varidat kitaplarını, Şeyh Bedreddin Varidat sözleri ve alıntılarını, Şeyh Bedreddin Varidat yazarlarını, Şeyh Bedreddin Varidat yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
416 syf.
·
Puan vermedi
·
19 günde okudu
Yazar 13. 14. yüzyıl Anadolusundaki inançlar tarihine hakimdi. Bu inançların Antik Yunan ve Hint felsefesiyle olan bağlarına dikkat çekiyor. Kitabın ilk yarısı tatmin ediciydi. Ikinci yarısında Varidat isimli eser verilmiş pek ilgimi çekmedi, hızlı geçtim. Ben daha çok tarihi siyasi boyutu nedeniyle okudum. Yazar iyi bir anlatıcı diğer kitaplarını okumak isterim.
Şeyh Bedreddin Varidat
Şeyh Bedreddin Varidatİsmet Zeki Eyüboğlu · Derin Yayınları · 200415 okunma
Ya ikisi de yerkürenin derinliklerindeyse...
Hadiste cennetin sekiz, cehennemin yedi kapısı var denmiştir. Bana bu konularda gelen esinlenme şöyledir: Arş, cennetin üstüdür, burçların bulunduğu gök de cennetin yeridir. Burçların bulunduğu göğün içbükey cehennemin üs­ tüdür, altındaki göklerin her biri de bir kapıdır. Bundan do­ layı cennetin sekiz kapısı vardır. Çünkü atlas deneri göğün altında sekiz gök bulunur. Bunlar da burçların bulunduğu gök, Zühal göğü, Müşteri göğü, Merih göğü, Güneş göğü, Zühre göğü, Utarit göğü, Ay göğüdür. Göklerin sonuncusu Ay göğüdür. Burçların bulunduğu göğün içbükey yönü ce­ hennemin üstü olunca altında yedi gök kalır. Her gök bir ka­ pı olursa cennetin sekiz, cehennemin yedi kapısı olur, anla artık. Bunu yazdıktan sonra Kur’andan göyle kolayca bir âyet okumak için Mushaf’ı açtım: "Ayetlerimizi yalanlayan­ lara ve onlara karşı ululuk taslayanlara, onlara inanmayanla­ra göklerin kepıları açılmaz." âyeti karşıma çıktı.
Reklam
20 - Ölü gövdelerin yeniden dirilmesi de halkın anladı­ğı gibi değildir. Ancak, bir süre gelir insan soyundan kimse kalmaz, sonra gene topraktan anasız - atasız insan doğar, ev­lenme yoluyla soy türer, bu olabilir işte.
Seni tanrıya (Hak’ka) götüren, tanrıya gitmen için özendiren her nesne melektir, rahmandır, tanrıdan başkası­na götüren, özendiren her nesne ise iblistir, şeytandır. Seni yüce tanrıya yönelten güçlerin meleklerdir, gövdeye bağlı şehvet koşullarına götüren güçlerin de şeytandır A şaşkın, sen meleklerle, şeytanlarla dolusun, egemenlik üstün olanın­ dır. Cin bu ikisi arasında kalan güçlerdir.
Biz yapsak direkt hastaneye tıkarlar...
Şeyh Bedreddin birtakım düşler görür, düşler kurar, sanrıla­ra kapılır, olaylar anlatır, döner dolaşır Varlık Biliği (Vahdet-i vücûd) ile Salt Varlık (Vücûd-i Mutlak) üzerine durur.
7 uyurlar ve köpekleri mağarada kaç yüzyıl uyuyup uyandılardı...
Doğu İslam ülkelerinde insanları tanrılaştırmak, kuş­lar gibi uçurmak, göklerde, yerin yedi kat altında, bir posta oturarak denizler üzerinde dolaştırmak, yüzlerce yıl yaşat­mak, öldürüp diriltmek, tanrıyla konuşturmak, olmayacak iş­leri oldurmak, derisi yüzülen bir kimseyi derisi omuzunda Kabe’ye göndermek, bir damla sudan bir deniz oluşturmak, kılıçla insanın başını kesip yeniden yerine koymak vb. sağlık­lı bir başın almayacağı işleri yapmak, yaptırmak çok yaygın bir gelenektir.
Reklam
Babailer kara cübbe, kırmızı başlık, ayaklarına da san­dal biçimli bir ayakkabı giyer, köylerde dolaşır, inançlarım yaymaya çalışırlardı. Onlara göre yeryüzü varlıklarından eşit ölçüler içinde yararlanma gereği vardı, sömürü, başkala­rının emeğine dayanarak geçinme suçtu. Genellikte öztürkçe konuşan, padişahların aşırı tüketi­mine, Arap, Fars dillerinin Anadolu’da Türkçeden üstün tu­tulmasına, Saray çevresinin yaşayışına, toprakların belli kim­ seler elinde toplanmasına vb. karşı çıkan Babailer, Anado­lu’nun yoksul hıristiyan topluluklarının da ilgisini çekmiş, ki­mi hıristiyanlar din değiştirerek aralarına katılmışlardı. Bektaşilik’in gelişip yayılmasında büyük etkisi görülen Babailik toplumun, yaşayış biçimi bakımından, dengesizliğinden kay­naklanmıştı. Amasya - Kırşehir dolaylarında yoğunlaşan, sonraları daha geniş bir alana yayılan Babailik 1240 yıllarında bastırıl­mak istendi, birçok Baba i dervişi kılıçtan geçirildi. Buna kar­şın olay durmadı, Selçuklulardan Osmanlılara geçti.
Karamitacılık’ta din anlayışı Kur’anın yorumundan kaynaklanır. Bu yorum da sözcüklerin gizli anlamlarını açık­lamaya, görünüşle yetinmemeye dayanırdı. İnsan, şeriatın koyduğu kurallara uymakla müslüman olamayacağı gibi, iyi, mutlu da olamazdı, içi arınamazdı. Bu kurumun kimi yorum­cularına göre yılda bir namaz kılmak da yeterliydi. Şarap içmek, oynamak, çalgı çalmak yasaklanmamalıydı. Erkek - ka­dın eşitliği gerekliydi. Bütün malların ortaklaşa kullanılma­sı, kadınların kendi istençlerine göre davranmaları, erkeğin egemenliği altına girmemeleri görüşü geçerliydi. Karamita topluluğuna bağlanan kimselerin yalnız Irak, Arabistan dolaylarında değil, İran’da, Türkler arasın­ da da büyük kalabalıklar oluşturduklarını, genellikle varlıklı çevrelere karşı ayaklandıklarını biliyoruz. Bu ayaklanmalar sonunda varlıklıların mallarının ılgarlandığını, yakılıp yıkıldı­ğını da yazılı kaynaklardan öğreniyoruz.
Babek, bütün malların, mülklerin, kadınların ortak olmaları görüşünü savundu. Ona göre yeryüzünde sa­vaşların, toplum sarsıntılarının, düzen bozukluklarının doğ­masına yolaçan bunlardı. Bunlar ortaklaşa kullanılırsa bir­ çok kötülük de ortadan kalkar. Babek’in çevresinde topla­ nanların da yersiz, topraksız, başkalarının tarlasında, işinde Çalışan yoksul kimseler olmaları ilginçtir. Kısa süre içinde İran, Azerbaycan, Irak gibi birbirine komşu ülkelerde yayı­ lan, ayaklanan yüzbinlerce insanın ölümüne yolaçan geniş çaplı olaylar çıkaran bu inanç kurumu değişik kollara ayrıla­ rak varlığını sürdürdü. Genellikle Türkler arasında büyük bir ilgi topladı.
Mazdekilik’in birdenbire ortaya çıktığı söylenemez. Onun özü incelendiğinde Mani inançlarından olabildiğince yararlandığı görülür. Bundan da Doğu İslam ülkelerinde or­ taya çıkan inanç kurumlarının birbirlerini ne denli sürekli olarak etkiledikleri kolayca anlaşılır. Mazdekilik’e bağlanan­ların, genellikle, yoksul, topraksız köylüler, varlıklı kimsele­rin tarlalarında, işlerinde boğaz tokluğuna çalışarak yaşamını sürdüren kimseler olması olayın tabanında hangi etkenle­rin bulunduğunu gösterir.
Reklam
Anadolu’da Şaman inançlarını yaşatan, yayan Türkle­ rin Horasan illerinden geldiklerini, Andolu’nun genellikle hıristiyanlardan alınmış bölgelerinde konar - göçer olarak yaşadıklarını biliyoruz. Nitekim 13. yy. dan başlayarak 14. yy. başlarında görülen ayaklanmaları çıkaranlar da bu H ora­ san illerinden gelmiş tarikat öncüleridir. Bu öncüler bir yan­ dan Şamanlık’ın, bir yandan Mazdekilik’in, ondan kaynakla­nan öteki kuruluşların inançlarını karıp karıştırmış, yeni bir inanç kurumu oluşturmuşlardı. Bu yeni kurumlar ne büsbü­tün Şaman, ne de müslümandı. Değişik öğelerden kuruldu­ğu için tek kaynağa dayanmazdı. Ancak üretim, tüketim iliş­kilerinden etkilendikleri, geçim konusunda yoğunlaşan bir düşünceye bağlandıkları da apaçıktı.
Sayfa 297Kitabı okudu
Ayyarlar: Bağdat dolaylarında ortaya çıkan bir batini kolu da bu Ayyarlar’dır. Bati Türkistan’da, Türkler arasında da hızla yayılmış bir inanç kurumu oluşturan Ayyarlar’ın derli toplu, düzenli bir kuruluşları da vardır. Yalnız utanılacak yerlerine bir önlük bağlayan, gövdelerinin bütününü çıplak bırakan bu kişiler sokaklarda, küçük topluluklar oluşturarak, dolaşır­lardı. Bunlar da topraksız, yoksul kimselerin oluşturduğu bir topluluktu. Başlarında hurma kabuğundan örülmüş birer başlık, ellerinde palalar sokaklarda gezer, varlıklılardan pa­ra toplarlardı. Bir aralık, 9. yy. başlarında, Semerkand'ta ayaklandılar, ortalığın altını üstüne getirdiler.
Görünen evrenden, duyularla algılanan varlık ev­reninden, sıyrılıp görünmeyen evrende ölümsüzlüğe kavuş­mak İslam düşüncesinin buluşu değildir. Görünen varlık ev­reni gelip geçicidir, kalıcı olan, gerçek olan görünmeyen ev­rendir görüşü Hind, düşüncesinden kaynaklanır bir bakıma. Varlık yokluktadır inancını geliştiren Hind düşüncesidir. Ta­savvufun anladığı ölmeden önce ölerek ölümsüz dirilmek inancı Hind düşüncesinin değişik bir yorumu olmaktan öte­ye geçemez.
Anadolu - Yunan felsefesidir. İslam düşüncesinin hangi akımı olursa olsun ilkçağdan kaynaklanır. Doğacı, maddeci, usçu, sezgici bütün İslam bilgelerinin dayanağı ilk­ çağ felsefesidir. Aristoteles - Platon İkilisi dışında bir İslam felsefesi düşünme olanağı yoktur bugün için. İslam bilgeleri ilkçağ bilgelerinin başarılı, başarısız birer öğrencisi, ardılı ol­maktan öteye geçememiştir.
146 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.