Yeşil gözleriyle bir süre için ruhunun derinliklerine bakınca kadının güvensizliğini, arzularını gördü. Bunları kullanarak kadından istediği gibi yararlanabilirdi.
Kadın Semiazas’ın doğru söyleyip söylemediğini kontrol etmek için etrafına bakındıktan sonra yüzünü
yine adama çevirdi.
Semiazas kadını hunharca kendine doğru çekip onu ateşli bir şekilde öpünce bir çeşit zafer hissi
kapladı içini. Kadının en azından bir süre için ona karşı gelmesini beklemişti, ancak kadın tam tersine
parmaklarıyla adamın gömleğine yapışmış ve adamın öpücüklerine karşılık vermişti.
Açık sarı renk saçlı atkuyruklu genç bir kadın ayakuçlarına kalkmış üst raflardaki kitaplardan birine
yetişmeye çalışıyordu. Vücudu sıkı ve formdaydı, on dokuz- yirmi yaşlarında olmalıydı. Ancak henüz
tam olarak olgunlaşmamıştı. Otuzlu kırklı yaşlardaki kadınları baştan çıkarmak çok daha zevkli bir
işti Semiazas için. Ama bugünlük eğlence peşinde değildi, sadece Gabriel’e benzeyen bir kadın
bulmaktı derdi.
Ancak bir şeyleri mahvetme duygusu öfkesini sadece biraz olsun dindirebilmişti. İşler planladığı gibi
giderse intikam almasının yakın olduğunu düşünüp kendini rahatlatmaya çalıştı.
Aralarındaki çekim doruk noktasına ulaşmıştı şimdi, vücutlarını ateş basmıştı. Sevişmelerinin
kendine has o kokusu tüm odayı doldurmuştu. Lilith adamın uzun öpücüklerinden fırsat buldukça bu
kokuyu içine çekiyordu. O anı sonsuza dek hatırında tutmak istiyordu çünkü.
Uriel kadının göğsünü öperek yukarı doğru çıktı ve boynunda durdu. Lilith’in tüyleri diken diken
olmuştu. Nefes nefese kalmış, kıvranıyordu.
Adam yavaş ve ani hareketlerle bir anda girmişti kadının içine.
Lilith’in duyduğu zevkle nefesi kesilmişti, inliyordu. Vücudu ise kasılmaya devam ediyordu
Kadını ateşli bir şekilde öpüyor, diliyle kadının ağzının her köşesinin,
dudaklarının ve dişlerinin tadına bakıyordu.
Kadın, bedenini Uriel’inkine bastırmış, kendini ona tam anlamıyla sunuyordu. Adama ona dokunması
için yalvarıyordu adeta.
"Benim ellerime kalmanın çok da kötü bir şey olmadığına kendini inandırmaya mı çalışıyorsun?”
Jez yine omuz silkti. “Bence resmin tamamını göremiyorsun.
Gerçek şu ki birbirimizin eline düştük ve
bu bazı şeyleri zorunlu kılıyor, en azından bu süre için.”
“Ve sen benim bu şeylerin ne olduğunu bilmediğimi düşünüyorsun, değil mi?”
“Öyle de denebilir.”
“On bin yıllık bir cezaya çarptırılmıştın. O yüzden tekrar soruyorum. Nasıl kaçtın?”
“İyi halden salıverilmiş olamaz mıyım?”
Kadın alayla ve inanmazlıkla güldü. “Hayır olamazsın.”
“Yazık. Daha safça biri olsaydın seninle daha iyi geçinebilir-dik.”
“Sadede gel, Semiazas. Yoksa çeker giderim. Seninle buluşmayı kabul ettim, çünkü benim için bir
zamanlar önemliydin.”
Uzun zamandır duymak için can attığı bu sevgi sözcüğü boğazını düğümledi. Arkasına dönüp
gözünden akan yaşları adamdan gizleyebilmeyi umdu.
Oda sıcaklığı bir anda arttı. Kadının çıplak teninin serinliği bir anda yerini bir çeşit alev dalgasına
bırakmıştı.
"Beni tanıdın.” Meleğin sesinden bu durumun onu eğlendirdiği anlaşılıyordu. “Başını kaldır da bana
bak.”
"Hayır efendim. Ruhumu kendime saklamayı tercih ederim.”
Melek alçak sesle gülünce Jez içinin ısındığını, vücudundaki her kasın gevşediğini hissetti.
Vücudunun bu tepkisinin meleğin varlığından kaynaklandığını biliyordu. Ama ne yazık ki vücudu gibi
aklının da rahatlamasının bir yolu yoktu.
"