Şiddetsizliğin Gücü: Etik - Politik Bir Düğüm

Judith Butler

Sayfa Sayısına Göre Şiddetsizliğin Gücü: Etik - Politik Bir Düğüm Sözleri ve Alıntıları

Sayfa Sayısına Göre Şiddetsizliğin Gücü: Etik - Politik Bir Düğüm sözleri ve alıntılarını, sayfa sayısına göre Şiddetsizliğin Gücü: Etik - Politik Bir Düğüm kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İfade özgürlüğünü savunmak için düzenlenen ve bu esnada tam da bu özgürlüğü kullanan bir gösteri "şiddet içeriyor" diye adlandırılıyorsa bunun yegâne sebebi, dili bu şekilde kötüye kullanan iktidarın muhalefeti kötüleyerek şiddet tekelini ele geçirmeye, özgürlüğünü böyle kullanmak ve savunmak isteyenlerin üzerine polis, ordu ya da güvenlik güçlerini salmayı gerekçelendirmeye çalışmasıdır.
Şiddetin taktik kullanımını savunan argümanlar arasında solda en rağbet görenlerinden biri, pek çok insanın zaten şiddetin kuvvet alanı içinde yaşadıkları iddiasıyla başlar. Şiddet zaten vuku bulmakta olduğundan, diye devam eder bu argüman, kişinin kendi eylemiyle şiddete dahil olup olmamak arasında bir seçeneği yoktur aslında, zaten şiddetin alanındayızdır. Bu görüşte, ahlaki değerlendirmenin şiddet içeren bir şekilde eylemeli mi eylememeli mi sorusuna aldığı mesafe bir ayrıcalık ve lükstür, kendi konumunun iktidarını açık eder. Şiddet içeren eylem üzerinde düşünmek bir seçenek değildir çünkü kişi zaten halihazırda ve iradesi dışında şiddetin kuvvet alanındadır. Şiddet her an vuku bulmakta olduğundan (ve düzenli olarak azınlıklara yöneldiğinden) şiddet içeren direniş bir karşı-şiddet biçimidir.
Reklam
Özsavunma adına savunulan "öz" ya da "kendilik" kimdir? Bu kendiliği öteki kendiliklerden, tarihten, topraktan ve tanımlayıcı diğer ilişkilerden ayıran sınır nasıl çizilir? Şiddet uygulanan kişi de, kendini şiddetle savunan "kendilik"in bir anlamıyla bir parçası değil midir? Bir başkasına, ötekine yönelik şiddet bir bakıma kendiliğe de yönelik şiddettir, ama ancak kendilik ile öteki arasındaki ilişki ikisini de temelden tanımlayan türden bir ilişkiyse eğer.
Solda pek çok insan, şiddetsizliğe inandığını ama özsavunmayı istisna olarak gördüğünü ileri sürüyor. Bu iddiayı anlayabilmemiz için "öz"ün ya da "kendilik"in kim olduğunu, hudut ve sınırlarını, kurucu bağlarını bilmemiz gerekir. Savunduğum "öz" ya da "kendilik" bensem, akrabalarım, cemaatim, milletime ya da dinime mensup olanlar, ya da benimle bir dili paylaşanlarsa, demek ki bana benzeyenlerin yaşamlarını koruyup bana benzemeyenlerin yaşamlarınıysa katiyen korumayacak olan gizli bir toplulukçuyumdur. Üstelik o "kendilik"in bir kendilik olarak tanınabileceği bir dünyada yaşıyorum demektir. Kimi kendiliklerin savunmaya değer, kimilerininse savunmaya değmez addedildiğini gördüğümüzde, özsavunma uğruna şiddetin gerekçelendirilmesinden doğan bir eşitsizlik söz konusu değil midir?
Elbette tekillik ve ayrıklık diye bir şey vardır, sınırlar da öyle, ama bunlar karşılıklı ilişkisellikleri tarafından tanımlanan ve sürdürülen varlıkların farklılaşan niteliklerini teşkil eder. Karşılıklı ilişkiselliğe dair bu genel kavrayışa sahip olmadığımızda bedensel sınırı insanın bittiği yer zannederiz. Halbuki bedensel sınır insanın eşiğidir, geçişin ve geçirgenliğin mekânı, beden açısından tanımlayıcı nitelikteki bir başkalığa açıklık halinin delilidir.
Aletler kullanıcılarını kullanabilirse ve şiddet de bir aletse, şiddetin kullanıcısını kullanabileceği sonucu doğmaz mı? Alet olarak şiddet, daha biri onu alet etmeden dünyada işler haldedir.
Reklam
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.