Çarmıha geriyorlar beni, haç ve çivi olmalıyım.
Kadeh uzatıyorlar bana, baldıran olmalıyım.
Aldatıyorlar beni, yalan olmalıyım.
Yakıyorlar beni, cehennem olmalıyım.
Övmeliyim ve de minnet duymalıyım zamanın
her anına. Her şey benim besinim.
Tüm yükü evrenin, aşağılama, sevinç.
Bağışlamalıyım beni yaralayanı.
Önemli değil mutlulugum ya da mutsuzluğum benim.
Ben ozanım.
Her anıyım, uzun zamanımın,
her gece şaşmaz uykusuzluğun,
her ayrılık ve her arife günü.
Odamdaki bir resmin yanlış anısıyım
ve bugün kapanmış gözlerim
açıkça gördüler:
Atlı savaşçı, Ölüm ve Şeytan.
Ben ötekiyim, ben çöle bakan
ve sonsuza dek bakıp duran.
Bir aynayım ben, bir yankı. Mezar taşı yazısı.
Kurtarmaz seni ne İsa’nın ne Sokrat’ın ne de ölümü kabullenen güçlü Siddhartha’nın can çekişmesi.
Bir bahçede, gün batmaktadır.
Uçar gider elinle yazdığın sözcük
ya da söylediğin söz
ağzınla.
Acımasızdır yazgı.
Ve Tanrı’nın gecesi sonzuzdur.
Elindeki zamandır, bitmeyen
Zaman. Yapayalnız kalmış her ansın sen.
Biliyorum bir gün birisi
sana diyecek gerçekten:
Bir daha görmeyeceksin parlak ayı sen,
yazgının kaç kez sana sunduğu şeyi.
Değişmez olanı tükettin çoktan.
Yararsız açmak dünyanın
tüm pencerelerini. Artık geç. Bulamayacaksın onu. Yaşıyoruz keşfedip unutarak
gecenin tatlı alışkanlığını.
İyi bakmalısın ona. Sonuncu olabilir bu.
Uçar gider elinle yazdığın sözcük
ya da söylediğin söz
ağzınla. Acımasızdır yazgı.
Ve Tanrı'nın gecesi sonsuzdur.
Elindeki zamandır, bitmeyen
Zaman. Yapayalnız kalmış her ansın sen.