"Büyükler hiçbir zaman anlamayacaklar bizi, değil mi?" diye sormuştu bir gün Canan.
"Sanırım, öyle." demişti Şafak. "Umarım büyüdüğümüzde biz de onlar gibi olmayız."
Dünyanın başka bir yerinde bir başkasının gözlerini kapatıp da sizi düşünmesi kadar güzel bir şey yoktur ya da gökyüzüne her baktığında sizi hatırlaması kadar. Gökyüzü rüyalardan kopup gelmedir ne de olsa.
"Kimsenin seni sevmesini istemiyor musun peki?" diye sordu.
"Tam aksine, herkes tarafından sevilmeyi çok isterdim." dedi. "Ama beni ben olduğum için sevmelerini isterdim, başka biri olduğum için değil. Ve gerçek sevginin de bu olduğunu düşünüyorum."
Burada bekledim; ne kadar bekledim bilmiyorum ama hep bekledim. Birisinin çıkıp gelmesini bekliyordum. Sonunda sen geldin, ama sen de gidiyorsun şimdi. Yine tek başıma kalacağım.
Kaçıp gitmeliydi buradan. Bambaşka bir yere, bambaşka bir dünyaya. Gerçekten, başka bir dünya var mıydı acaba? Uzayın derinliklerinde, dünyanın ötesinde? Varsa eğer, orada da böyle savaşlar yapılır mıydı? İnsanlar birbirine karşı böyle düşman mıydı?
Yazarımız bu seride her betiğinde bir animeden esinlendiğini görüyoruz. Acaba o da anime furyası çocukların biri mi? sorusunu sordutuyor. Serinin ilk betiği olan Düş Yolcusu'nda Oyayubi Hime Monagatari (Parmak Prenses'in Öyküsü) ve ikinci betiği Terkedilmiş Köy'de Oz Büyücüsü'nden esinlemeler vardır. Bu betikte ise Hime'ciğimin