Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Filmler ve Bilinçdışı

Sinema ve Psikanaliz

Özden Terbaş

Sinema ve Psikanaliz Sözleri ve Alıntıları

Sinema ve Psikanaliz sözleri ve alıntılarını, Sinema ve Psikanaliz kitap alıntılarını, Sinema ve Psikanaliz en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Benlik bütünlüğü olmayan narsisistik yapıdaki kişi için Winnicott şu tanımı kullanır: "var olmayan". Boşluk, sahtelik, tamamlanmamışlık, gurur, kibir bu tabloya eşlik eder...
İnsan ölümle olan mücadelesinde kaybetmeye mahkumdur. Bu durum Ingmar Bergman'ın Yedinci Mühür (The Seventh Seal, 1957) filminde lirik bir şekilde ortaya konur: Filmin kahramanı ölümü satranç oynamaya davet eder. Çetin bir satranç oyunu başlar, ama sonunda kimin kazanacağı aşikardır!
Reklam
Narsisistik yapılanmanın tipik bir özelliği, bir savunma tarzı olarak mükemmeliyetçi oluş tuzağına düşmektir (McWilliams, 1994).
Sahnedeki "Büyük Balık"larla Vedalaşma
Her çocuk babasını bir kahraman olarak görmek ister; ta ki bu yanılsama yıkılıncaya dek!
narsisizm öteki'nin, öteki'lerin var olamadığı veya ancak kişinin narsisistik dekoruna payanda olma işlevleriyle var oldukları bir dünyadır.Bu dünya savunmacı bir tümgüçlülüğün ve büyük bir yalnızlığın dünyasına dönüşür. Bu "muhteşem ve büyüklenmeci bir yalnızlık"tır (Kemberg, 1970, 1974). Bu yalnızlık bir taraftan görkemli bir var oluşu, tanrısallığı barındırır, diğer yandan da çaresiz bir tek başınalığı.
Film sahnelerinde (...)Mümkün olduğunca görkemli bir dekor kuruludur ve arkasında boşluk ve fakirlik gizlenir. Dekoru sallayan ve sorgulayan her şey büyük bir tehdit olarak algılanır. Eleştiriye tahammülsüzlük ve her yorumu eleştiri gibi algılama böyle bir tehdit algısından kaynaklanır.
Reklam
Yavuz Erten zamanın, ayrılıkları, kayıpları, yaşlanmayı ve ölümü getirdiğine değiniyor; sınırsız bir narsisizmden, varoluşun sıradan ölümlülüğe geçişte zamanın önemine işaret ediyor. Beş ayrı filmi ele aldığı çalışmasında ilk olarak Steven Spielberg'in Yapay Zeka filmini inceliyor; filmin kahramanı olan robot çocuk David'in tarihin dışında geçirdiği bir günün anlamını irdeliyor. Erten, daha sonra Harold Ramis'in Bugün Aslında Dündü filmindeki kahramanın içine sıkışıp kaldığı bir günün, onun iç dünyasındaki narsisistik donmuş zamanı temsil ettiğini ortaya koyuyor. Spike Jonze'nin Aşk filminde ise bir erkeğin, bir işletim sistemine olan aşkının, "geçiş alanı"nda gerçekleştiği yorumlanıyor. Erten, Peter Weir'ın Truman Show filminde narsisistik bir projenin zamansızlığına mahkum edilmiş, geçmişi ve geleceği elinden alınmış Truman karakterinin özgürlük mücadelesini tartışıyor. Erten'in yer verdiği son filmde -Marc Forster'ın Lütfen Beni Öldürme filmi- ise kol saati ile zamanı kontrol edebileceğini sanan kahramanın, bir ölümlü olduğunu idrak etmesiyle yaşadığı değişim ortaya konuyor.
Sözsüz, sessiz, hareketsiz, tabiatın bir parçası gibi ... Bu var oluş da tabiat gibi, ancak ve ancak kendisidir. Başkasının tercihiyle ve zorlamasıyla kendisinden başka bir şey olamaz, kendisinden ibarettir.
Uyanık veya uyur durumda, günlük eylemlerimizde veya onların yaratıcı temsillerinde (sinemanın aracılığı da dahil) 'gerçeklik' tekrar ve tekrar, daha gizemli, daha büyülü ve daha etkileyici (daha rahatsız edici olmakla birlikte), bizim normalde tahmin ettiğimizden daha fazla karmaşıklığı ile çoğumuzun çoğu zaman sadece hayatta kalmayı amaçladığını bize kanıtlar.
Angelopoulos'un filmlerindeki şiirselliğe dikkati çeken Özden Terbaş, yönetmenin, filmlerinde zamanın neliği sorusuna yanıt aradığına değiniyor; Sonsuzluk ve Bir Gün filmine odaklanarak zamanın nasıl biçimlendiğini ortaya koymayı hedefliyor. Film, çocuksu zaman, annesel zaman ve babasal zamanın nitelikleri ışığında incelenirken, Angelopoulos sinemasına özgü kavramlar -film içinde kesme olmaksızın bugün içinde geçmişe dönme, zaman mekan akordeonu, ölü zaman- tanıtılıyor. Terbaş'ın çalışmasında ayrıca filmin kahramanı Alexander'ın ölüm temasıyla yüzleşmesi, yaşamındaki dört mutlu gün ve tamamlamak istediği şiir için bulduğu kayıp sözcükler üzerinde duruluyor.
Reklam
Baba işlevinin yokluğu veya yetersizliği bireyin ruhsal yapılanmasında kolay dolmayacak bir boşluk olarak kalır. Baba işlevi benliğin kendinden dış dünyayı kesip ayırmasına aracılık eder; üstbenliğin temellerini atar ve özdeşleşmeler yoluyla benliği güçlendirir (Erdem, 2012).
"İçeride ne var?"
"İçeride ne var?"ı merak ederiz. Bu kısmen skandal biyografi tarzındaki filmlerin yarattığı etki ile ilgilidir. Bu tür iyi filmler popüler figürlerin parıltılı, idealize edilmiş ve görkemli yüzlerinin arkasındaki aykırılıkları, sapkınlıkları, zafiyetleri ve sırları meraklı gözlere sunarlar. Öte yandan o meraklı gözler de ifşa edilenlere arzuyla, kıskançlıkla, hasetle bakarlar. Bu saldırgan iştahta keşfin yanında görkemli olanın parçalara ayrılarak tahrip edilmesinin hazzı da vardır. Tıpkı kahramanda görüldüğü gibi, seyircide de bu tür hazları bir süre sonra suçluluk, hüzün ve ayrılığın yarattığı boşluk duyguları izleyecektir. Takip eden süreçte, bu iki kutuptaki duyguların etkileşimi sonucunda önce idealize edilen, sonra parçalanan figürün artık ortalama özelliklerle algılandığını ve aşırı özelliklerin yerini, insani varoluşun doğallığı ve sıradanlığına terk ettiğini görürüz.
"Simya ve psikanaliz gibi, gerçeküstücülük de ruhun derinliklerine bir yolculuktur. Bununla birlikte diğer ikisinden farklı olarak bu bireysel bir yolculuk değil, kolektif bir maceradır." (Hames, 1992-93, s. 1 12).
Bir yanda idealleştirip devleştirdiği çocukluğunun efsanevi babası, diğer yanda hastalanan, güçsüzleşen, çocuklaşan şimdiki babası.
Gerçeküstücülük ve bir dereceye kadar psikanaliz böyle bir ayrımın kendisinin yanıltıcı, savunmacı yapı olduğunu; zihnin farklı evrelerinin eğer tamamen birbiriyle değiştirilebilir değilse, en azından psikolojik bir süreklilik üzerine kurulduğunu, bazen trajik sonuçlar ile (şizofreni durumunun koşullarına benzer)
39 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.