Hayatın karmaşıklığı karşısında ödenen bedel çok ağır. Toplumsal hayat denen şu tuhaf evrende en küçük davranışı belli bir düzene sokmak için telefonda, telepatide, teknikte ve ilişkilerde harcanan çabanın toplamını göz önüne aldığında, ilkel insanların harcadığı fiziksel çabanın berraklığını özlüyor insan. Bu durum özellikle, gereksiz zihin kargaşaları için geçerli. Daima, saf fiziksel çabayı tercih etmeli ve zihinsel enerjiyi, yalnızca duyuların hazzına saklamalı.
Hayal edilen kadınlık: Yalnızca, erkeğin kafasında ve arzularında yaşar. Kadınlar milyonlar halinde bir araya gelseler de, bu imgeyi yaratamazlar, çünkü o, ancak dışarıdan gelebilir.
Yolculuk yapmanın verdiği keyiflerden biri de, başkalarının konut edindiği yere dalıp el değmemiş olarak; onları kendi kaderlerine bırakmanın kötücül neşesiyle çıkmaktır. Onların yerel mutlulukları bile gizli bir tevekkülün elinden çıkıyor gibidir. Bu mutluluk, hiçbir zaman oradan ayrılma özgürlüğüyle eşdeğer olamaz. İnsan oradayken hayatta olmanın yetmediğini hisseder; hayatın içinden geçmiş olmak gerekir. Bir kenti görmüş olmak yetmez, onun içinden geçmiş olmak gerekir. Bir düşünceyi düşünmüş olmak yetmez, onun ötesine geçmiş olmak gerekir.