Soğuk Akla Karşı
Arno GruenSoğuk Akla Karşı Gönderileri
Soğuk Akla Karşı kitaplarını, Soğuk Akla Karşı sözleri ve alıntılarını, Soğuk Akla Karşı yazarlarını, Soğuk Akla Karşı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Geçmişimizi anlamak,enkarnasyonumuza ve insanlık dışı durumumuza katkıda bulunmuş olan ve hâlâ katkıda bulunmaya devam eden tüm faktörlerin daha net bir şekilde anlaşılmasını gerektirir. İnsan şefkat ve nezaketini teşvik eden her bir şey yalnızca gerçeklik kaybını azaItmakla kalmayacak, aynı zamanda demokrasiyi de güçlendirecektir. Türümüz ancak bu sayede hayatta kalabilir.
Medeniyetimiz inanç ve ikna sistemlerinden oluşur; yalnızca güç ve mülk emniyet sağladığı için onlarla eş değer tutulur. Ancak, biri için başarı diğeri için daimi başarısızlık anlamına geldiğinden dolayı, bir kabus hayatımızı damgalar: "Kültürümüzde başarılı olabilmek için başarısızlığın hayalini kurmayı öğrenmek gerekir."
Sonuç sürekli başarısızlık, yetersizlik ve kırılganlık korkusudur. Ancak, herhangi bir şekilde kabul görmek istiyorsak öncelikle bu duygunun yadsınması gerekir. Eğer onay almak istiyorsak güçlü ve güvenli görünmek zorundayız.
Benlik kaybı, insanların gerçekten ihtiyaç duydukları değil, bir endüstrinin tüketim ihtiyaçlarını karşılayan ihtiyaçlar tarafından manipüle edilmelerine neden olur.
Bir bebek annesiyle (veya babasıyla) kurduğu fiziksel temastan koparılırsa, korku ve teröre maruz kalır. Çaresiz bir şekilde yalnız bırakıldığında ve fiziksel temasa karşı duyduğu ihtiyaçları karşılanmadığında, hayatta olmama duygusu tarafından tehdit edilir.
Jung bu hususta: "İnsanın Tanrı'ya bir şeyler geri verebileceği gerçeği gururu tetikler, çünkü ancak onun aracılığıyla kişi metafizik rütbesine yükselebilir" der.
Başka bir deyişle, benlik hissi itaat değil eşitlik üzerine kuruludur. Böyle bir bilinci anlamak bizler için zordur.
Sosyal bağlanmanın nörokimyası, anne-çocuk bağının bozulmasına eşlik eden ayrı kalma kaynaklı çaresizliğin, sosyal desteği kaybetme- acısına neden olduğunu ve bunun, barışçıl kültürleri savaşçı fetih kültürlerinden ayırdığını gösterir.
İtaatin insan bilinci üzerindeki etkisi, ruhsal acıya tahammül etmeyle bir bütün olarak düşünülmelidir.
Demokrasi çok kişisel bir şeydi. Esas konu, hiç kimse tarafından hiçbir şey yapmaya zorlanmamak, ve yine aynı şekilde başka bir kimseyi de bir şey yapmaya zorlamamaktı.
Kültürümüzün bilinci, ilişkileri daima bir teslimiyet veya ele geçirme sorusuna dönüştürür.
Yoksunluğun etkileri, fiziksel ve zihinsel ağrının azalmasına yol açan ve başkalarını kontrol etme ihtiyacını artıran bilişsel bir zihin değiştirme modunu biçimlendirmektedir. Ağrının ve acı çekmenin bir zayıflık işareti olarak yorumlanması bu değer kaybını destekler.
Kültürümüzde bireyler, başkalarına hükmetmek ve küçük düşürmek için güçlü pozisyonları elde etmeye çabalayarak kişisel bir zayıflık hissini telafi etme eğilimindedir. Duygusal yoksunluk, böylelikle organik yapıya derinlemesine bağlanmış olur.
İfadeler her zaman olaylarla ilgilidir.
Ayrıca kişi, süreç odaklı bir düşünceden de bahsedebilir.
İtaat ve soyut düşünme yoluyla, negatif bağlanma kalıpları kültürümüze girişin bir yolunu bulmuş oldu. Bu olumsuz olarak nitelendirilir, çünkü itaat ve soyut düşünme, empati yeteneğini zayıflatır ve dolayısıyla anne içgüdüsü üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir.
Ebeveynler, çocuklarına karşı artık pek de duyarlı ve ulaşılabilir olmadıkları için, yaygın kültürel modeller olan otorite ve zaptetme, anne-babaların çocuklarının ihtiyaçlarına cevap verme davranışını değiştirmede en olumsuz karşılığını bulmuş olmalıdır.
Toplumumuzda ebeveynler, örneğin, çocuk agresyonunu ebeveyn olarak kendi öz değerlerini tehdit eden bir şey olarak algılar. Çocuklarının saldırgan davranışlarını, onları yetiştirmede başarısız olduklarının bir göstergesi olarak yorumlarlar. Böylelikle çocuk saldırganlığı, bu agresyonun kötü olduğu düşüncesine bağlanır. Bu nedenle, kültürümüzde saldırganlık çoğu zaman özgüven eksikliği ile ilişkilidir.