Durkheim böylesi sarsıcı koşulu-derin bir amaçsızlık, endişe ve çaresizlik duyguları ile pek çok insan kendi yaşamlarının anlamından ve yapısından yoksun kaldığı algısı içinde olmaları halini- anomi olarak adlandırmıştı.
Yapı düşüncesi bize bir yapılanmayı ha-
tırlatsa da, toplumsal yapılar, bir defa kurul-
duktan sonra eylemlerimizden bağımsiz bir
şekilde var olan fiziksel yapılara hiç benzememektedir. Insan toplumları her zaman bir ya-pilandirma süreci içindedir. Bu toplumlar, onları oluşturan 'yapi taşları-sizin ve benim gibi insanlar- tarafindan her an yeniden yapılandırlır. Kahve olayını yeniden düşünün. Bir fincan kahve sizin elinize kendiliginden düşmez. Siz belirli bir kahvehaneye girmeyi seçersiniz, bir latte ya da bir espresso mu içeceğinize karar verirsiniz. Bu kararları milyonlarca diger insan gibi verirken, kahve piyasasını şekillendirirsiniz ve bu da dünyanın diğer tarafindaki kahve üreticilerinin yaşamlarıni etkiler.
Hepimiz toplumsal bağlamlarımızdan etkilenirken davranışlarımız tamamen bu bağlam tarafından belirlenmez. Sosyoloji, toplumun bize ne yaptığı ile bizim kendimize ve toplumumuza ne kattığınız arasındaki bağlantıları araştırır. Etkinliklerimiz hem etrafımızdaki toplumsal dünyayı yapılandırır- ya da ona şekil verir - hem de o dünya tarafından yapılandırılır. Yaşamlarımızın toplumsal bağlamları tamamen rastlantısal olarak oluşan olayların ve eylemlerin bir yığını değildir; onlar yapılandırılmış ya da farklı şekillerde kalıplanmıştır. Davranış biçimlerimizde de başkalarıyla ilişkilerimizde düzenlilikler vardır.
Bugün içtiğimiz kahvenin neredeyse tamamı Güney Amerika ve Afrika gibi Avrupalıların sömürgeleştirdikleri bölgelerden gelmektedir; yani kahve Batı beslenme düzeninin 'doğal' bir parçası değildir.
Marx, bir çağın baskın düşüncelerinin, yönetici grupların düşünceleri olduğunu savunmaktadır.
Günümüzün serbest piyasa kapitalizmi çağında ise baskın düşünceler özgür seçimler yapan egemen bireylerin düşünceleridir.
1789 Fransız Devrimi, eski Avrupa toprak düzenlerinin ve mutlak monarşilerin sembolik bitiş noktasını işaretliyor, cumhuriyetçi düşünceler olan özgürlük, kişisel bağımsızlık ve yurttaşlık hakları ön plana geçiyor.
MARX; kapitalist ekonominin dinamiklerini ve yoksullukla toplumsal eşitsizliğin nedenlerini açıklamaya çalışmıştır.
DURKHEIM; sanayi toplumunun karakterini ve sekülerleşmeyi sorgulamış.
WEBER; kapitalizmin ortaya çıkışını ve bürokratik örgütlerin yarattığı sonuçları açıklamaya çalışmıştır.
Hawthorne Etkisi, insanların incelendiklerini bilip bu nedenle normal davranışlarını göstermemesidir. Hawthorne Etkisi deney tanımı, 1930’larda Chicago yakınlarındaki Western Elektrik Şirketinin Hawthorne santralindeki verimlilik araştırması sonucu ortaya çıkmıştır.
Araştırma çalışmasını yürüten araştırmacılar, işçilere uygulanan deney koşulları ne olursa olsun işçilerin verimliliklerinin artığını şaşkınlıkla gözlemlemiş.
Çünkü işçiler incelenmekte olduklarının farkındaydı ve bunun sonucu olarak normal çalışma tempolarını hızlandırmıştı.