“Memleketin o kadar okumuşu, onca yazarı, şairi, bilim insanı, sanatçısı, gazetecisi, siyasetçisi içerisinden vicdan sahibi bir tek Allah’ın kulu çıkıp da; bunlar da dünyanın dört bir yanında yaşayan diğer insanlar gibi birer insandır, onlar da kendi evlerinde yaşamak, kendi dilleriyle konuşmak, şiirler yazmak, şarkılar söylemek isterler, hiçbir şey ama hiçbir şey kendi topraklarından koparılmak, sürülmek kadar zor gelmez insana demedi. Onlar da bizim gibi ekmek yerler, evlerine çoluk çocuklarına bakmak için gecelerini gündüzlerine katıp dağda bayırda, her yerde ve her işte çalışırlar, geceleri uyurlar, uyuduklarında tıpkı bizim gibi mutlu rüyalar görürler, çocuk yetiştirirler, severler, âşık olurlar, yeri gelir ağlar, yeri gelir gülerler demedi. Doğuştan edindikleri dil, inanç ve yaşam tarzları analarının ak sütü gibi kendilerine helaldir, onların da bu köhnemiş dünyada kendi dillerini konuştukları topraklarında özgürce, insan gibi; karınları tok, sırtları pek ve başları dik olarak yaşamak haklarıdır demedi, demedi, diyemedi…”