Ne sevdiğim yemek vardır ne sevmediğim. Eşimin elinin kokusu sinen her yemek ağzımın tadı olurdu. Şimdi yediğim her şeyde o kokunun yitik hüznü tütüyor...
Sanat eğitimi, çocuğa görülemeyen güzellikleri gösterme duyarlığı, duyarlığını üretime dönüştürme becerisi kazandırır. Sanatçının güzellik yaratan ruhunu kavrayamayan, tanımayan, yaşamı boyunca kendi ruhuna da yabancı kalarak, çevresindeki güzelliklerin ayrımında olamayacaktır. Oysa Thomas Mann'ın belirttiği gibi, " Ruh, güzel olanı tanımakla, ona karşı sevgi duymakla güzelleşir." Çocukta güzeli kavrama yeteneği sanatsal eğitimle uyandırılabilir.
İnsanın, bilinçli ya da bilinçaltı unutabilme yeteneği olmasaydı, yaşadığı derin acıların ruhunda yarattığı yıkıntıya, kendi öz canına kıymadan kaç gün dayanabilirdi?
O ki bilmiyor ama biliyor bilmediğini
Çocuktur, onu eğitin, yetiştirin.
O ki bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini
Cahildir, ondan uzakça durun.
O ki biliyor ama bilmiyor bildiğini
Belki uykudadır onu uyandırın.
O ki biliyor ama biliyor bildiğini de
Bilge kişidir onu izleyin.
*Eski bir Acem şairinin dizeleri.
Gerçek olan, nerede olursam olayım, nereye gidersem gideyim, çocukluğumdan bu yana, birden içimde çörekleniveren yalnızlık duygusu, o duygunun yarattığı iç kırıklıklar. Beni yazmaya o kırıklık sürüklemiş olabilir.
Selçuk söz konusu olduğunda gözümün önüne bu yolda can verenler geliyor. Engizisyon Bruno' nun, dinin ahlaka dönüşmüş ilkelerini aşamayan kral, Thomas More'un canını aldı ama onların düşüncelerini beyinlerden silemedi. 1971 Cuntası, ağır işkencelerden geçirdi, falakalara yatırdı, düşüncesinin yönünü değiştirtemedi, yargıçların yüzüne karşı dedi diyeceğini:
" Biz inandığımız fikirlerin yolunda yürürüz. Yazarlığımız da iktidar çevrelerine dalkavukluk değil, gayri milli sömürücü çevrelere karşı mücadele etmek şiar'ı üzerinedir...bunun içindir ki mahkemenizin karşısında açık alın ve rahat vicdanla bulunuyoruz. Mahkemede yaşadığımız hukuk dışı olaylar bu kararlılığımızı etkileyemez."