Graham Greene’in bu eserini okumak için sabırsızlanmıştım. Çünkü hayallerimden biri de yataklı vagonlar ile uzun bir tren seyahati yapmaktır. Konu İstanbul'a giden bir trende geçince daha da cezbedici oldu benim için. Yazarın kendi ifadesi ile “ilk ve son kez, okuyucunun hoşuna gitmek ve şans yaver giderse filmi de yapılacak” bir eser üretmek için başladığı bu kitap her iki amacının da yerine gelmesini sağlamış. Roman 1934 yılında Paul Martin tarafından, kitabın ABD’deki adı olan “Orient Express” ismi ile sinemaya uyarlanmış. Greene bu romanını kendisinin “ciddi edebiyat” eserleri arasında sıralamıyor ve amacının okuyucuyu eğlendirmek olduğunu söylüyor ama sonuçta karşımızdaki isim Graham Greene ve bu “hafif” eserde örneğin ırkçılık ve politika gibi ciddi konular anlatılan olayların tam da göbeğinde yerini alıyor.
Belçika’nın Ostend kentinden İstanbul’a giden bir trende geçen olayları ve farklı karakterlerle akıcı bir romandı. Son bölüm hariç tüm olaylar trenin içinde veya istasyonlarda oluşan kitabın her bölümü bir şehirin adını taşıyor; Ostend, Köln, Viyana, Subotica ve İstanbul.