Bekliyor, ama neyi beklediğini bilmiyordu. Yalnızca yalnızlığını, bir de içine işleyen soğuğu ve yüreğin olduğu yerde daha büyük bir ağırlığı duyuyordu
O zaman dünyanın akışı durmuş ve bu andan sonra hiç kimse yaşlanmayacakmış gibi geldi ona. Bundan böyle, yaşam her yerde aynı anda duruvermişti, içinde bir insanın acıdan ve hayranlıktan ağlamakta olduğu yürek bir yana bırakılacak olursa.
Bilmiyordu, ama Marcel’in kendisine gereksinimi olduğunu, kendisinin de bu gereksinime gereksinimi bulunduğunu biliyordu; gece gündüz bununla yaşıyordu, özellikle de geceleri, onun takındığı, kendisinin de bazı bazı başka erkek yüzlerinde tanıdığı şu inatçı havayla, sabuklama gırtlaklarına sarılıp da kendilerini, hiç istek duymadan, yalnızlığın ve gecenin gösterdiği ürpertici şeyi onda gizlemek üzere, umutsuzca bir kadın bedenine atıncaya dek, mantık görüntüleri altında gizlenen şu delilerin tek ortak görünüşüyle, yalnız olmak, yaşlanmak, ölmek istemediği her gece.