Amerika'nın en iyi romancıları arasında adından söz ettiren Cormac McCarthy, Tanrı'nın Bir Kulu romanında haksızlığa uğramış ailesinin lanetini miras alan bir insanın sapkınlığın dibine nasıl gömüldüğünü portreliyor bizlere. Lester Ballard'ın hor görülerek toplum tarafından dışlanması ve bunun sonucunda ormanda yaşamaya başlayıp vahşi bir kurda dönerek ihtiyaçları için "avlanmaya" çıkması, okurken sizi farklı bir distopyanın içine çekiyor. Lester Ballard, maruz kaldığı toplumsal baskı yüzünden sapkınlığı seçmek zorunda kaldıysa, bu onu gerçekten kötü bir insan yapar mı? Yoksa, toplumun kendi yozluğunu gizlemek istemesi sonucu kara koyun seçilerek, sevgisiz ve yabani büyümesi bu sapkınlığın sebebi olmuştur? Sizi rahatsız edecek, kendinizi sorgulatacak ve bakış açınıza çomak sokacak bir roman. Kesinlikle tavsiye ediyor ve yorumumuzu bir alıntı ile noktalıyoruz. İyi okumalar dileriz.
"Rüyasında alçak bir vadinin tepesi boyunca at bindiğini gördü. Aşağılarda güneşin vurduğu bir çayırda geyikler seçilebiliyordu. Otlar ıslaktı hala ve geyiklerin dizine kadar geliyordu. Katırın belini hissedebiliyordu altında ve bacaklarıyla sağrısını sardı. Yüzüne sürünen her yaprakla kederi kasveti arttı. Geçtiği bir yaprağı bir daha geçemeyecekti. Bazıları şimdiden sararmış yapraklar peçe gibi yüzüne örtülüyor ve damarları güneş vurunca incecik kemikler gibi ortaya çıkıyordu. Sürmeye devam etti çünkü geri dönemezdi ve dünya o gün her zamankinden de güzeldi, o ise ölümüne yol alıyordu."