Önümüzde tek bir yol vardır. Bu, şeref ve üstünlük yoludur, dünyanın da, ahiretin de yoludur. Allah'a götüren yol budur, yeryüzünde hayra götüren yol budur."
İslam'ın hayat görüşünden kaynaklanan sanat ve edebiyat, beşeri zaafları ele almakla pek meşgul olmaz, bunlar üzerinde uzun boylu durmaz. Dolayısıyla bu zaafları, inkar edilmesi yahut da gizlenmesi gerekmeyen bir hakikat olmaları gerekçesiyle süslemek bir yana, onları meydana çıkarmaya dahi teşebbüs etmez.
İslâm, beşer tabiatında bir zaaf ve zayıflığın bulunduğu gerçeğini inkar etmez ancak bununla beraber beşer tabiatında bir kuvvetin varlığını ve vazifesinin de, onda bulunan kuvveti zaaf ve zayıflığa galip kılmak, insanlığı yüceltmek ve tekâmül ettirmek için çaba sarf etmek olduğunu da kabul eder.
Bu bakımdan İslâm'ın vazifesi, onun zaaf ve zayıflığını süslemek veya mazur göstermek değildir.
İslam bunu, dar bir ahlak görüşüne sahip olduğu için değil, hayat görüşünden ve hayatı yüceltip tekamül ettirme, onun mevcut durumuyla iktifa etmeme şeklindeki yapısından ötürü yapar.
Kuran’ın mesajını böyle mütekâmil bir kavrayışla idrak etmenin neticesi olarak, daha önce Arapların hiç tanımadığı, yepyeni bir hayat kurabilmek mümkün olmuştur. İslam böyle kavranıp idrak edildiği takdirde her zaman ve mekanda hem enfüste hem de afakta kendini gösterir.