Yaşadıklarımı görse ne yapardı acaba? Belki biraz şaşırırdı bazen de gülerdi kim bilir? İnsan yalnız kalmaya mecburdur, demiştim bir zamanlar. Artık bunun koca bir yalan olduğunu görüyordum. Kendinden bihaber tarlakuşlarının yuvası, kök- leri sımsıkı toprağa sarılmış ağaçlarda kurulurken yeri yurdu olmayan, köksüz, biçare, oradan oraya savrulan beni ben ne yapacaktım? Böyle yalnız, anasız, babasız, atasız kalacaksam dünyaya niye gelmiştim ben, neden? Yaradan’ın benimle ilgili düşüncesi neydi acaba? Herkesin gittiği evi, tutunduğu dalı varken ben etrafımdaki evlerden toplanmış başımdaki dama bakıyordum. Hangi eşya bana aitti ne koymuştum buraya?
Murat’tan kaçmış, Mehmet’i kandırmış, Ecem’i üzmüştüm. Keşke var olmasa mıydım? Sevilirken nasıl da var hissediyor- dum kendimi, sonra silinmeye, silikleşmeye başladım. Artık çok özlüyordum hepsini, dönme vaktim gelmişti ama buna yüzüm yoktu. Kaldığım yerden nasıl devam edebilirdim ki. Bir yanım oraya aitken diğer yanım buraya aitti artık. Sanki iki parçaya bölünmüştü kalbim.