Kuramsal ve Genel Yaklaşımlar - 1. Cilt

Tehlikedeki Türk Dilleri - I

Süer Eker

Tehlikedeki Türk Dilleri - I Posts

You can find Tehlikedeki Türk Dilleri - I books, Tehlikedeki Türk Dilleri - I quotes and quotes, Tehlikedeki Türk Dilleri - I authors, Tehlikedeki Türk Dilleri - I reviews and reviews on 1000Kitap.
UNESCO tehlikedeki dillerin korunması maksadıyla çalışmalar yapmaktadır. UNESCO tarafından paylaşılan bilgilere göre, son 60-70 yıl zarfında 200’den fazla dil kaybolmuştur. Bugün ise 538 dil kritik, 502 dil ciddi tehlike altında ve 607 dil ise savunmasız durumdadır. Ne yazık ki, bu listede Türk dilleri/lehçeleri de yer almaktadır. Bu durum, özellikle SSCB’nin 20. yüzyılda izlediği dil politikalarıyla tahrip edici vahim olayların sonucunda ortaya çıkmıştır:
Avrupa Birliği Parlamenterler Asamblesi Kültür, Bilim ve Eğitim Komitesinin 21 Ekim 2010 gün ve Doc. 12423 nolu ‘yüksek derecede tehlikedeki dillerin korunması ve güçlendirilmesi’ ile ilgili ölçütler başlıklı raporuna göre yüksek derecede tehlikede bulunan 17 dil arasında ‘Türki’ diller ailesinden Karaim (Litvanya, Ukrayna), Kırım Tatarcası (Bulgaristan, Ukrayna) ve Gagauzca (Bulgaristan) da yer almaktadır.
Reklam
Rusya Federasyonu’nda her yıl bir dil, son konuşurunun ölümüyle birlikte, ölmekte, ölen dillerin çoğunun yazılı biçimleri bulunmadığı için geriye arşivlenmek üzere hiçbir belge kalmamaktadır. Son konuşurların ölümüyle bu diller taşıdıkları binlerce yılın birikimiyle birlikte sonsuza değin yok olmaktadır. Rusya Bilimler Akademisinin Sibirya Filoloji Enstitüsünde az bilinen ve ölmekte alan dilleri dokümante etmek üzere Hakasya, Tuva, Yakut ve Buryat’taki çoğunun konuşuru birkaç düzineyi geçmeyen 100’den fazla değişkeyi kapsayan bir Kırmızı Kitap hazırlanmaktadır. Altayca, Altay Cumhuriyeti’nde ikinci resmi dil olmasına karşılık Çalkanlar, Kumandinler, Tubalar, Teleütler ve Telengitler vd. her etnik grup kendi değişkesini kullanmaktadır. Bu değişkelerin konuşurları arasındaki karşılıklı anlaşılabilirlik derecesinin bazen çok düşük olduğu, konuşurların birbirlerini anlamadıkları görülmektedir. Araştırmacıların bilimsel amaçlarla oluşturdukları alfabeler dışında, bu değişkelerin hiçbirinin yazılı geleneği bulunmamaktadır. Ancak bu değişkeleri giderek günlük yaşamdan çekilmekte, çocuklar aralarında oyunlarda dahi birbirleriyle Rusça konuşmakta, Altayca vd. değişkeleri yeterince öğrenememektedirler. Bütün bu çabalara karşın gelecek elli-yüz yıl içinde yüzden fazla dilin öleceği tahmin edilmektedir.
Rusya, 25 Temmuz 2018’de anadil eğitimini zorunlu olmaktan çıkararak süreci hızlandırdı.
Bir toplumun fiziksel yok oluşu, dil ölümünün koşullarını oluşturan nedenlerdendir: bir dili konuşan bütün insanlar öldüğü zaman dilleri de yok olur. Toplu yok oluşlar da iki ayrı ulamda değerlendirilebilir. Birinci kategori, toplumun doğal yaşam ortamının tamamen yok edilmesine bağlı yok oluşları kapsar. Deprem, kasırga, sel, volkanik patlama
‘Dilsel emperyalizm’ kavramını ilk tanımı şu şekildedir: ‘Dil temelleri üzerine tanımlanan gruplar arasında güç ve kaynakların (maddi veya maddi olmayan) eşitsiz ayrımını meşrulaştırmak, icra etmek ve ortaya çıkarmak üzere ideolojilerin, yapıların ve pratiklerin kullanılmasıdır.’ (Polzenhagen ve Dirven 2008)’den (Pllipson 1992: 47). Bu kavramın ortaya çıkması yeni olmakla birlikte dilsel emperyalizmin tarihin en eski dönemlerinden bugüne süregeldiğini, ancak özellikle 19. yüzyılda Avrupalı ülkelerin diğer kıtalardaki sömürgeleştirme siyasetleri sonucunda dillerini başka halklara dolaylı veya doğrudan dayatmasıdır. Başta İngilizce, Fransızca, İspanyolca olmak üzere sömürgeci ülkelerin dillerinin ‘büyük’ dillerin diğer diller üzerindeki baskınlığının, büyük dillerin ait oldukları kültürlerin ‘çekinik’ dillere dayatılması, dolayısıyla yerli dil ve kültürlerin değersizleşmesi ve marijinalleşmesiyle sonuçlandığını görüyoruz. Gerek Çarlık Rusyası gerekse Sovyetler Birliği döneminde Rusçanın asimetrik biçimde temasta bulunduğu yerel dillere yönelik en önemli işlevi bu dillerin giderek silikleştirilmesi, etkisizleştirmesi ve değersizleştirilmesi olmuş, Rusça bilmeyenler için iş bulma, eğitim, adalet vb. bütün resmî süreçlerde yaşam alanları neredeyse bütünüyle ortadan kalkmıştır. Rusça, sosyalist rejim tarafından ‘Sovyet İnsanı’ yaratmanın bir enstrümanı olarak kullanılmıştır: Stalin’in ulusal dillere yönelik Kiril alfabesi dayatmaları, bu dillerde öğretim yapılmaması, zorunlu askerlik.
Dil emperyalizmine hedef olan dil topluluklarında ortaya çıkan olumsuz sonuçlardan biri de yerli dillerin konuşurlarında oluşan kendi dillerine karşı güvensizlik ve kendi dillerinin Rusça gibi büyük diller karşısında yetersiz, geri kalmış; çağa uygun olmayan yaşam tarzının ifade aracı olarak algılanması, bir tür ‘aydın nihilizmi’nin ortaya çıkmasıdır. Bu algı son derece güçlü olmuştur. Sovyet sonrası dönemde bağımsızlıklarını ilan eden cumhuriyetlerin ilk faaliyetlerinden biri titüler dilleri devlet dili olarak ilan etmelerine, Rusçayı halklararası iletişim dili şeklinde sınırlama girişimlerine karşın aradan geçen yirmi yıldan fazla bir sürede Rusçanın özellikle sosyoekonomik düzey bakımından seçkin kesimlerindeki rolü ve işlevinde Gürcistan ve kısmen Azerbaycan dışında önemli bir değişiklik olmamıştır. Bu dönemde Rusya’nın ve Rusçanın geniş kitlelere doğrudan ulaşmasındaki bazı sınırlamalar ve Rusça bilmeyen ya da Rusça bilgisi yetersiz kitlelerin kırsaldan kentlere göç etmesiyle büyük kentlerin demografik ve doğal olarak dilbilimsel profili kısmen değişmiştir. Bu değişiklik Gürcistan ve Azerbaycan’da çok açık biçimde, örneğin Kazakistan’da daha tedrici ve daha az yoğunluklu hissedilmektedir. Bu arada Batı dünyasının ve Amerika Birleşik devletlerinin Sovyet sonrası cumhuriyetlerle kurduğu diplomatik, siyasal, askerî ve ekonomik ilişkiler ve bu cumhuriyetlerin denge politikaları Rusçanın dışında başta İngilizce olmak üzere diğer dillerin de kamuoyunun gündemine gelmesini ve gençlerin iş bulma, müreffeh bir hayat sürme arayışları çerçevesinde bu dilleri öncelemesine de yol açmıştır
Reklam
60 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.