Bir kadın, kalabalığın içinden bir ok gibi fırlayıp gelecek, tanıdık mı diye yüzüne bakacağım ama değil. İnce, narin parmakları başımı kavrayacak, kaldırıp dizlerine koyacak. Elindeki plastik şişeden su içirmeye çalışacak ama bütün uğraşları nafile. Su boğazımdan aşağı inmeyecek. Siyah saçları yüzümde gezinirken kadına -bir anne olmalı- sesleniyorum, “Ben artık bir ölüyüm,” duymuyor, duymak istemiyor. Kulakları mı kapalı, hayır değil, duyuyor, konuşuyor hatta etrafındakilere bağırıyor. “Ambulans çağırdınız mı, etrafını açın, rahat nefes alsın?” Anneler kabullenmiyor ölümü. Anne olduğunu nereden anladıysam artık, muhakkak bir anne, başka kim bu kadar merhametli olur. Başka kimin saçları süt kokar, taze meyve ve sabun, ellerinin içi nasırlı olur ve parmakları bu kadar maharetli.