Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 2 (1931-1938)

Tek Partili Cumhuriyet

Mahmut Goloğlu

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
1879 yılında Devlet Hazinesi’nin borçlara, maaşlara, ve öteki harcamalara verecek para bulamayarak ödemeden vazgeçmesi üzerine, ellerinde devletin borç senetleri bulunanların vekilleri ile İstanbul’da iki yıl süren görüşmelerden sonra, 1299 yılının Muharrem ayında (1881 Kasım), Muharrem Kararnamesi denen kararname yayınlandı. Muharrem Kararnamesi, yayınlandığı gündeki toplam 191 milyon İngiliz Liralık ya da 210 milyon Türk Liralık borç bulunduğunu tespit ederek, bunların birikmiş faiz, ikramiye ve biraz da anaparasından indirmeler yapıp borç toplamını 96.437.234 Lira’ya düşürmüştür.
27 Ocak 1931 günü İzmir Halk Partisi Kongresi’nde konuşan Gazi, tek partili cumhuriyet düzenini kurmak için giriştiği çabaları şöyle anlattı: “Partimiz, öteki ülkelerde olduğu gibi, herhangi bir siyasi parti olarak düşünülmemelidir. Bilirsiniz ki siyasi partiler, sınırlı amaçlarla kurulurlar. Oysaki bizim partimiz böyle sınırlı bir görüşü izleyen bir kuruluş değildir. Tersine, her sınıf halkın yararını, eşit olarak ve biri ötekini zarara sokmadan sağlamayı hedefleyen bir kuruluştur. Öteki ülkelerde bu kuruluşun benzerini aramak gerekli değildir. Partimizin uygulamak istediği program, bir açıdan tamamıyla demokratik, halkçı bir program olmakla beraber, ekonomik bakımda ‘devletçi’dir. Halkımız da yaradılıştan devletçi olduğu için her ihtiyacını devletten istemekte kendinde hak görüyor.”
Reklam
Lakap, Nişan, Madalya ve Özel Kılıkların Kaldırılması
Bu sırada, İ. İnönü imzalı bir başbakanlık tezkeresi ile ‘efendi, bey, paşa’ gibi unvan ve lakapların kaldırılması hakkındaki kanun tasarısı Meclis’e gönderilmişti. Tasarının gerekçesinde şöyle deniyordu: Türk Devrimi’nin en açık vasfı, demokratik olmasıdır. Demokrasinin temeli ulusal toplumun üyeleri arasında ne kanunda, ne teşrifatta (protokol), ne de işlemde hiç ayrılık olmamasıdır. Türk tarihinin ilk çağlarında ulusun kişileri arasında hiçbir ayrılık yoktu. Göze görünen görev yeri ayrılıkları, herkese verilen görevlerin ayrılıklarından ibaretti ki, bu görevlerin türlü dereceleri arasında önem bakımından ayrılık olsa da görevin şerefi ve görevi yapanın haysiyeti noktasından hiçbir ayrılık yoktu. O çağlarda ulus adamları yalnız adları ile anılır, adlarının başına hiçbir sıfat ve paye eklenmezdi. Övünülen tek sıfat, Türk ulusundan olmaktı. Bunun en parlak örneği, Attila’nın
Ve Mustafa Kemal Paşa’nın, dışişleri ile ilgili çalışmalarında Türk hükümetine verdiği yön, tüm dünya devletlerince uyulması gerekli, değerli ve önemli bir ilke olarak kabul edildi.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, ‘Afyon Yasağı’ hakkındaki uluslararası antlaşmalara katılarak dünyaca beğenilen ve övülen bir başarı aşamasına kavuşur, özellikle üniversite öğrencilerinin yönettiği Türk gençliği milliyetçilik alanında örnek ve uygarca atılımlarda bulunurken, dış ilişkilerin gelişmesinden de yararlanılarak Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınan Düyunu Umumiye de (Genel Borçlar) oldukça başarılı şekilde tasfiye ediliyor, hükümetle alacaklılar arasında imzalanan bir antlaşma, onaylanmak üzere Meclis’e sunuluyordu.
“Ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, ‘Uygarlık Tarikatı’dır. Uygarlığın emir ve isteklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir. Bağlı olmakla gönül kanısı ve mutluluk duyduğumuz İslam dinini, yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere bir politika aracı olmak durumundan çıkarıp, yükseltmenin gerekli olduğu gerçeğini görüyoruz.”
Reklam
10 Nisan 1931’de toplanan Türk Ocakları Kongresi de kendi örgütlerini kapatmaya ve Halk Partisi’ne katılmaya karar verdi. 10 Mayıs 1931’de toplanan Halk Partisi Büyük Kurultayı da bu kararı kabul etti.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.