Ey Nas, kuşkusuz Kur'an'dan sonra kitap, Muhammed (sav)'den sonra da peygamber yoktur.Biliniz ki, ben hakim değil, infaz ediciyim. Kanun koyucu değil, tâbiyim. Ben sizin hiçbirinizden daha hayırlı değilim. Üstelik içinizde yükü en ağır olan kişiyim. Zalim devlet reisinden kaçan adam zâlim değildir. Şurasını iyi biliniz ki, Allah'a isyan hususunda kula itaat edilmez."
Ömer b.Abdülaziz (rh)
Bu da göstermektedir ki, insanlar için düşünce ve yaşantılarının temelini oluşturan her sistem, inanç veya felsefe, din ismini almasa dahi, gerçekte birer din’dirler.
Günümüz demokratik toplumlarda da hakimiyetin/egemenliğin halka ait olduğu israrlı şekilde vurgulanarak halk ilâhlaştırılır. Ancak aslında bu, gerçekte kendi ilâhlıklarını gizlemek isteyen ileri gelenler'in (tağutların, yöneticilerin, zenginlerin, hatta sanatçıların) oluşturdukları yapay bir sığınaktır. Sahte biçimde ilahlaştırdıkları halkın adına kendileri hüküm koyarak, işlerini yürütürler. Buna da halkın kendi kendini (temsilcileriyle) yönetmesi diyerek halkı aldatmaya ve tağutluklarını devam ettirmeye muvaffak olurlar.
Özü itibarıyla insana din oluşturma veya Allah'ın dininde değişiklik yapma yetkisi verilmemiştir. İnsanın böyle bir hakkı yoktur. İnsana düşen, Allah'ın hükümleri karşısında "İşittik ve itaat ettik." demek ve bunu gerçek kılmaktır.
"Allah rahmeti yüz parçaya böldü, doksan dokuz parçasını yanında alıkoydu ve yeryüzüne bir parçasını indirdi. Bu bir parça rahmet sebebiyle mahlukat birbirlerine merhamet eder de kısrak yavrusunu emzirirken, ona değmesin diye ayağını yukarı kaldırır."
Tevhid hakikatine göre, eğer bir toplumun hukuk sistemi vahyi esaslara dayanıyor, yönetimi (siyaset) ve ekonomik, hukuki, sosyal vs. yapıları bu esaslara göre gerçekleştiriliyorsa o, Tevhidi bir toplum, dolayısıyla Tevhidi bir yönetimdir. Daha özel ismiyle; İslâm toplumu ve İslam yönetimidir